38.Bölüm - Bir Umut

Start from the beginning
                                    

Bazen Umut, Ulaş'ın nasıl olduğunu soruyordu. Ona uzun uzadıya cevaplar veriyor, kısa kısa sohbetler kuruyorduk. Ulaş'ın yaşamadığını bilse, tepkisinin ne olacağını her zaman merak ediyordum. Fakat bir yandan da aramızdaki esrarengiz büyüyü bozmak istemiyordum.

Neticede üç senedir pasta aldığım bir yerdi burası. Her zaman bir sır ve korunaklı bir kalp ile sığınmıştım buraya. ''Güler Pastanesi'ne.''

Elimde bulunan pastayı, güçlükle kavrarken çantamı koluma taktım ve dışarıya çıktım. Havada esen soğuk bir hava dalgası vardı. Bu soğuk yüzümü tırmalasa da soğuğun iliklerimdeki misafirliği hoşuma gidiyor, bana yaşadığımı hissettiriyordu.

Her acının beni olgunlaştırdığını düşünüyordum. Neredeyse bir hafta öncesine kadar, Batuhan'ın korkusundan dışarı çıkmaya erinen ben, şimdi varlığını umursamadan geçip gidebiliyordum. ''Bana bir şey yapamaz.'' diyordum kendi kendime. ''Ben kendimi koruyabilecek yaşta ve güçteyim.''

Sitenin önüne geldiğimde, kar yağışı başlamıştı. İstanbul da kar bu sene fazlasıyla yağarken, birazdan 2016'a girecek olmamız mutluluğumu tavan yaptırıyordu.

Evimden içeri girdiğimde, beni bekleyen biri varmış gibi hissediyordum. Gerçi, özellikle 31 aralık geceleri evim hep boş, telefonum ise bildirimsiz olurdu. Rahatsız edilmek istemediğimi çok iyi bilen sevgili arkadaşlarım rahatsız etmekten kaçınır, beni yalnız bırakırlardı.

Bu gece de öyle olmuştu...

Evden içeriye girdiğimde, üzerime bir sıkıntının çöktüğünü hissettim. Sanki etrafım siyah bulutlarla kaplanmış, beni boğmak ister gibiydi. Derin bir nefes alıp pasta kutusunu mutfak masasının üzerine bıraktım ve hızlı adımlarla odaya çıktım. Birazdan Ulaş'ın doğum gününü kutlayacaktım. Abime güzel görünmeliydim, öyle değil mi?

Beyaz kapaklı dolabımın kapağını ardına kadar açarken, ''Özel gün.'' diye ayırdığım tek bir kıyafet vardı. Mürdüm rengi, uzun kol ve bedene ikinci bir deri gibi yapışan mini bir elbise. Elbisede neredeyse hiçbir detay yoktu. Düz ve sade mürdüm rengi dar bir elbiseydi. Onu giydiğim zamanlar, her ne kadar nefes alamasam da bir daha ki sene bu elbiseyi değiştireceğime dair, kendime verdiğim bir söz vardı. Evet, bu sözü kesinlikle tutacaktım.

Üzerime geçirdiğim elbiseyle, aynanın karşısına geçerken pürüzsüz görüntüme göz attım. Gerçekten, harika görünüyordum.

Bir zamanlar nefret ettiğim turuncu saçlarıma, aşk dolu gözlerle bakarken onları neden bu zamana kadar sevmediğimi düşünüyordum. Hep kesmek istediğim saçlarımın tek teline zarar gelse, oturur ağlardım. Artık tam olarak bu derece seviyordum.

Tel tokaların yardımıyla ufak bir topuz yaparken, önlerini maşa yaptım ve kalın bir eyeliner çektim. Ulaş, rujlarımdan hoşlanmadığı için sadece eyelinerle yetinirken, siyah süet platform ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve odanın bir köşesine doğru, neredeyse koşarak gittim.

Şifoniyerin mor çekmecesinden çıkarttığım siyah çerçeveyi elimde sıkıca tutarken, aynadaki görüntüme göz kırptım ve hızlı adımlarla aşağıya indim.

Üzerime çöken hüzün duygusu, bedenimin her yanını bir mızrak gibi delip geçerken, güçlü durmak zorunda olduğumun farkındaydım. Mum ışıklarıyla donattığım odaya hızlıca geçerken, siyah sandalyeye kuruldum ve pastayı çerçevenin tam önüne koydum.

Bu durumda Ulaş'ı karşımda gibi hissediyordum. Fotoğraf da; üzerinde siyah bir smokin vardı ve bana bakıp suratını buruşturuyordu. Belki de onun en çok bu halini özlemiştim.

Turunculu.Where stories live. Discover now