32.Bölüm -Hatırla...

3.6K 205 31
                                    

Finale adım adım yürürken... - En çok bu cümleyi yazmak istiyordum.-

Artık yazdıkça bölüm paylaşmayı düşünüyorum. Bir hafta, iki hafta geçmesi önemli değil bir an önce finale gidelim ve ben artık sınavıma rahat bir kafayla çalışayım istiyorum. Çünkü onlar zihnimdeyken, bu pek mümkün olmuyor...

Batuhan Işılmaz'ı hatırlamayana, söyleyecek lafım yok...

Geçen bölüm size, '' Azra karşınızda olsa ona ne söylerdiniz?'' diye sormuştum. Cevaplarınız beni çok sevindirdi. Fakat aralarından birini seçmem gerekti ve şimdi onu sizinle paylaşıyorum;

Penguenli_Kiz;

  ❖❖❖  

''Karşımda Azra Güler olursa; ilk onunla konuştuğuma sevinir, sonra ise ona güçlü ve dünya herkese güvenilecek olmayacağını fakat her şey onu daha iyi bir hayat için olduğunu anlatırdım. Sen Azra Güler'sin, pes etmezsin! Belki her şeyle, herkesle savaşamazsın ama sen hayatta olduğun sürece de onlar senle savaşamaz bunu unutma... :)''

  ❖❖❖  

Bölüm: 32.

Gözlerimi açtığımda, kendimi bir kabustan uyanır gibi hissetmiştim. Elim, direk olarak boğazıma doğru giderken nefes alabildiğim için bir kez daha şükrettim. Nefes alamamak, berbat bir şeydi.

Uyandığım yerin, her zamanki gibi mor yorgan ve beyaz battaniyeyle örtülü olan çift kişilik yatağımın bulunduğu ve beyazın en saf tonunda duvar kağıtlarına sahip olan, sıkıcı odam olduğunu zannediyorken, etrafıma göz gezdirdikten sonra bu düşüncem hakkında yanıldığımı fark ettim. Bir saniye, burası neresiydi?

Bulunduğum odaya şöylece bir göz attığımda, yattığım yatağın yumuşacık ve oldukça geniş olduğunu fark ettim. Üzerime örtülen iki adet battaniye ve lila rengi bir yorgan vardı. Hemen göz hizamda biten duvarın en üstünde bir tablo asılıydı, Londra'yı resmeden bir ressamın elinden çıkan bir tablo...

Gözlerimi hemen dibimde biten tütsüye çevirdiğimde, odaya yayılan böğürtlen kokusunun tütsüden geldiğini fark ettim. Böğürtlenin normalde hafif ve sakinleştirici bir kokusu olsada, çok dibinde durmamdan olsa gerek, bu koku midemi kaldırmıştı.

Bulunduğum yeri yadırgarken, elim telefonumu aramak için yanımda biten komodinlere gitti (Genellikle her sabah kalktığımda bunu yapardım.) fakat telefonum orada yoktu.

Krem rengi komodinin üstü bomboştu. Başımı iki yana sallayıp bedenimi silkelerken, yorganı üzerimden atıp ayağa kalktım. Banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıdan içeri girip, yüzümü yıkadım. Turuncu havluya suratımı silerken, havlunun da en az saçlarım kadar keskin bir turuncuya sahip olduğunu fark etmem, sadece birkaç saniyemi almıştı...

Banyodan çıkar çıkmaz, aynada halime bakmak için boy aynasının önüne geçtim. Başımın hemen sağında biten yara bandı dikkatimi çekerken, elim oraya gitti ve bir anda dün geceyi hatırladım.

Bıçaklanma sahnemi hatırladığımı, nefesimin kesildiğini ve bilincimin karanlığa süzülüp yere düştüğümü... Büyük ihtimalle bu sıyrık oradan kalmaydı. Peki, beni buraya kim getirmişti?

Kapının hafifçe tıklanma sesini duyduğum an, yerimden sıçrayıp bir iki adım geriledim. Aynadaki yansımama öylesine dalmıştım ki duyduğum bu ses, beni korkutmuştu. Gözlerimi olağan hızla kapıya çevirirken, kapıdan çıkacak olan kişiyi gerçekten merak ediyordum. 

Turunculu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin