14.Bölüm ✴ (1) Mesaj.

6.9K 401 88
                                    

   ✴✴✴

Gözlerim, karşılaştıkları manzara hakkında yanılmayı dilerken, ağladığımı fark ettim. Gözlerim, tümüyle yaşlarla dolmuştu. Fiziksel acıya dayanıklı olamayabilirdim fakat gözlerime dolan yaşın, bundan sebep olmaması gerekiyordu ki değildi de. Bir şeye sinirlenince ya da üzülünce gözlerim hep dolardı. Peki ya şimdi? Asıl şimdi neden dolmuştu?

Gözüm ışık hızıyla cafede bulunan kişilerin üzerinden geçti. Tuna ve Bora çoktan ayaklanmıştı. Kayra elini dudaklarına bastırmış, Nazlı'nın gözleri iri iri olmuştu. Bulut ise bir anda Harun'un yanında bitmişti. Gözlerimi ağır çekimdeymişçesine, Harun'a çevirdim. Söylediği son cümleler, beynimde yankılanıyordu. 

Çimen yeşili gözlerinin içindeki öfkesini görebiliyordum. Hiç hareket etmiyor, yalnızca beni izliyordu. Tek kelime etmeden sandalyeme doğru ilerledim, adımlarım fevriydi. Hatta, yeri bile yakıp kavurabilecek şiddetteydi. Hayır, ağlamanın sırası değildi! Çantamı alabileceğim en hızlı hareketle alırken, hiçbir şey demeden Harun'un cebinden telefonumu aldım ve çıkışa yöneldim. Tuna ve Kayra'nın peşimden geldiklerini biliyordum. Telefon bulunan elimi havaya kaldırarak, durmalarını sağladım.

''Sakın bir adım daha atmayın!''

Sesim oldukça sert ve otoriter çıkmıştı. Evet artık özgürdüm. Göz hapislerinden çıktığıma göre, yaşlarımı artık serbest bırakabilirdim. Çantamı omuzuma attıktan sonra neredeyse koşar adımlarla yürürken, bir ses işittim. Harun'un, ''Azra!'' diye bağıran şiddetli sesini.

Sesi gittikçe kayboluyor ve boğuklaşıyordu. Harun'un görüntüsünü ve onunla olan anılarımızı silmesi için beynime komutlar gönderirken, kırılan kalbimi nasıl tamir edebileceğimi düşünüyordum. Yoldan geçen ilk taksiyi durdurdum. Gözyaşlarım, kendilerini serbest bırakıp intihar ederken, zorlukla açtığım taksi kapısından içine girdim ve evime doğru yol almasını söyledim.

Sitenin önüne geldiğimizde, taksinin kapısını sertçe kapattım ve hızlı adımlarla evime doğru yol aldım. Çünkü şu anda tam olarak sinir krizi geçiriyordum! Telefonum elimde, en az bin beş yüz kere titremiştir, diye düşündüm. Kayra, Ece, Bora hepsi bir yandan arayacaktı biliyordum. Fakat hiçbiriyle konuşmak istemiyordum.

Evime girdiğim an, karşılaştığım sessizlik mutlu olmamı sağlamıştı.

''Anne?'' ses gelmedi. Evde yoktu. Bu güzel bir şeydi. Çünkü sinir krizleri geçirdiğim sırada bunu birilerinin görmesi pek tercihim değildi. Sinirimi bir şeylerden çıkartabilirdim, değil mi?

Öfkeyle çantamı bir kenara fırlatırken, sıcak bir duşun her şeyi unutturabileceğini, tüm stresimi alabileceğini biliyordum. Bunun için hızlı adımlarla yukarı çıktım. Zaten donmaktan buz tutmuş bedenimi, ancak ve ancak sıcak bir duş çözebilirdi. Duşa girdiğimde, yukarıdan aşağıya dökülen su tanecikleri eşliğinde banyo duvarına yaslanıp, biraz düşünmeye başladım. Bugün benim için o kadar zordu ki... Harun'un yaptığı, bu zorluğa darbe atmıştı resmen. Bunu bana nasıl yapardı?

''Beni yanlış kişiye emanet ettin Ulaş.'' derken gözlerimi açtım. Çok yanlış bir kişiye, hem de.

Bir süre daha sıcak suyun altında kaldıktan sonra bedenimin çözüldüğünün farkındaydım. Bundan sonra ne olur, nasıl davranırım bilmiyordum. Fakat eğer o cafede öfkemi kontrol altına alabilseydim, belki de bunlar yaşanmayacaktı.

Birden içimdeki Azra, gözlerimin önüne dikildi ve cevap vermeye cesaret edemeyeceğim o soruyu sordu. ''Peki, onu affedecek misin?''

Suyu kapattım ve bornozuma yöneldim. Soruma cevap vermedim. Çünkü bir tarafım: ''Asla!'' diyorken, ufak bir tarafım ise: ''Haydi ama Harun'dan bahsediyoruz... Tabii ki de affetmelisin.'' diyordu. İkilemler arasında kalırken, bir seçim yapmam uzun zamanımı alırdı ve sanırım bu sorunun cevabını, bize zaman gösterecekti. Fakat şu an için, ''Asla!'' şıkkını kullanıyordum.

Turunculu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin