Bölüm 48 - Her şey yeni başlıyor.

Start from the beginning
                                    

Köpüren dalgaların kısıtladığı görüntüde bir kara parçası gördü. Dümeni karaya çevirdiğinde, görüntü netleşmişti. Deniz Fenerinin tepesinde savrulan kırmızı beyaz duvağı gördü. Gelinliğin beyazıydı bu. Gizem'in kanına bulanmış olan bu duvağın bu fenerde ne işi var? Diye sorgularken kemanın sesi duyuldu. Yine Davet Garrett çalıyordu. Gizem'in seçtiği dansa çıkış parçası başlamıştı ama Kerem daha karaya bile ulaşamamıştı.

Deniz Feneri, kanlı duvak, deniz, gemi hepsi birden bire kayboldu ve Kerem kahvaltı masasına geri döndü. Uyanık olduğu halde rüya görmüştü. Bu ilk kez oluyordu. Gizem'le ayrı düşeli ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyordu bile. O kadar uzun zaman geçmişti ki, sanki onunla yaşadıkları bir hayalmiş de, şimdi uyanmış gibi hissediyordu genç adam. Gelinliğinin içinde gülümseyen genç kızın fotoğrafına bakıp iç çekti "Seni çok özledim be cadı" diye mırıldandı çaresizce. Ne kahvaltı edecek iştahı kalmıştı, nede hayata devam edecek takati. Mutsuzluktan beyni uyuşmuştu adeta. Oturduğu yerden kalkmak istedi ama o emri uzuvlarına veren özelliklerini yitirmişti sanki. Yaşamaya çalışmaktan o kadar çok yorulmuştu ki... Yaşlanmış, çürümüş hatta kokuşmuş gibi hissediyordu.

Zorlukla yerinden kalkıp arkasındaki dolaptan ilaçlarını aldı. Kahvaltıdan sonra üç tanesini içiyordu sakinleştiricilerin. Gece yatarken iki tane daha alıyordu. Musluktan bardağa su doldurup ilaçların üçünü birden yuttu. Boğazına takılan sert cisimlerin kendisine şifa verdiğine inanmasa birini bile içmezdi. Ama onlar güçlü hissetmesini ve hayata devam etmesini kolaylaştırıyorlardı.

İlk günlerde hayata devam etmeye gerek olmadığını düşünmüştü Kerem. Gizem'den sonra yaşamasının bir anlamı olmadığına, hatta onsuz yaşayamayacağına inanmıştı. Sensiz yaşayamam, sensiz ölürüm, dememişlerdi birbirlerine hiç. İyi ki de dememişim diye düşünüyordu Kerem. Yoksa yalancı çıkacakmışım. Ölemeyip, yalancı çıkacakmışım.

Az önce canlı canlı gördüğü rüyanın bedeninde bıraktığı terden kurtulmak için banyoya yöneldi. Banyodan içeri girdi, kapıyı kapattı, üzerindeki gömleği çıkarıp kirli sepetine fırlattı. Duşa doğru yürürken aynadaki yansımadaki tuhaflığı fark etti. Tedirgince aynaya döndüğünde kırış kırış olmuş yüzünü, bembeyaz olmuş saçlarını görünce şaşkınlıkla aralandı dudakları. Hangi yıldayım ben? Diye düşünürken yeşil damarları belirginleşmiş ellerini yüzünde gezdirdi.

"Hadi uyan artık. Öğlen oldu!" diye bir ses duydu sonrasında. Banyo kapısını açıp "Ben uyumuyorum ki, uyanığım. Ama çok yaşlanmışım." Diye cevap verdi sesin geldiği yöne bakınarak.

"Kalk hadi uykucu damat!"

Kerem göz kapaklarını zorlukla aralarken başında dikilmiş gülüşen gençleri gördü. Ozan, kuzeni Murat, Emin, Haydar ve Ferit hepsi birden ona bakıp gülüşüyordu. Kerem yatakta doğrulduktan sonra, zonklayan başını ellerinin arasına aldı.

Murat "Ne o damat bey viski çarptı mı seni?" diye sordu.

Ozan "O sadece viski içmedi ki çok karıştırdı. Sonunda böyle olacağı belliydi." Dedi.

Ferit gülümseyerek "Uğraşmayın artık. Yazıktır. Bekarlığa veda edeyim derken hasta oldu baksanıza." Dedi.

Murat "Haklısın Ferit. Yazıktır. İki gün sonra yüzyılın en kötü cadısıyla evlenecek." Dediğinde hep bir ağızdan kahkaha attılar.

Kerem gördüğü rüyanın etkisinden çıkmaya çalışırken gözünü ovuşturdu. Genç adamın gözünü ovuşturmasıyla hepsi birden yeniden kahkaha attılar. Kerem gerçekle rüyayı karıştırmış, şu anın gerçekliğinden hala şüpheliydi. Gördüğü rüyanın kendisine hissettirdikleri o kadar gerçekti ki, kimin neye güldüğünü umursayacak kadar ayılamamıştı.

Öyle sıkı sarıl ki...Where stories live. Discover now