1. KISIM: 8. Bölüm

486 175 372
                                    

Yiğit yattığı yataktan hafifçe doğrularak etrafına bakındı. Çektiği baş ağrısı sersemlemesine neden olmuştu. İlk bakışta nerede olduğunu anlamamıştı ama harabede olmadığına emindi. Yatağın sol tarafında yukarıda bulunan küçük pencereden sızan ışık, yüzüne vuruyor ve gözünü kamaştırıyordu. Tamamen doğrulup ayaklarını yataktan aşağı indirerek oturur pozisyona geçti. Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu son hatırladığı ağzına kapanan alkollü bezdi. Gözlerini odanın içinde gezdirerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

 Odanın duvarları tuğla örmeydi ve oval, ahşap ve üzerinde küçük bir pencerenin bulunduğu bir kapı vardı. Yatağının tam karşısında yine ahşap oyma küçük bir masa bulunuyordu. Oturduğu yerden kalkarak, önündeki masaya doğru yürüdü. Masanın üzerinde oldukça iştah açıcı bir kahvaltı tepsisi duruyordu. Herşey ürkütücü şekilde harikaydı. Tepsi, tabak, çatal-bıçak gümüştü. Kahvaltı tabağının içinde birkaç çeşit peynir, sosis, jambon, yumurta, salata ve krep bulunuyorudu. İçecek olaraksa bir surahi portakal suyu, şık bir demlik çay ve kahve vardı. Yiğit masaya bir göz attıktan sonra "bu adamlar ne tür bir manyak" diye söylendi. Masadan uzaklaşarak kapıya doğru yürüdü. Kapının üzerinde bulunan küçük pencereye yaklaşarak bağırmaya başladı.

"Hey! Çıkarın beni buradan"
Cevap veren olmamıştı.

"Orada olduğunuzu ve beni duyduğunuzu biliyorum"

Yine konuşmasına karşılık alamamıştı. Sinirlenerek masaya yöneldi. Üzerinde bulunan demliği alarak içindeki çayı döktü. Elindeki demlikle tekrar kapıya gitti ve vurmaya başladı.
"Siz yanıma gelinceye kadar vurmaya devam edip, odada ki herşeyi parçalayacağıma yemin ederim. Beni duyuyor musunuz? Buraya gelin"

Çok geçmeden takım elbiseli iki adam gelerek kapı penceresinin önünde durdular.
"Yiğit bey, yine ne istiyorsunuz?"

"Ben mi ne istiyorum? Asıl siz benden ne istiyorsunuz? Bırakın gideyim"

"Bunu defalarca konuştuk, böyle birşeyin mümkün olmadığını biliyorsunuz. Antlaşma şartları yerine getirilene kadar bizim misafirimiz olacaksınız. Ve lütfen bu süre içerisinde uslu durmaya çalışın"

"Antlaşmanın canı cehenneme"

Yiğit sinirli gözlerini, kendisiyle konuşan adamın gözlerine sabitlemişti.
"Adın ne senin?"

"Süerdem. Ama Süer derler bana"

"O ne demek be?"

"Erdemli asker demek"

"O halde pek adına uygun bir kişiliğin yok. Yaptıklarına bakarsan"

Daha sonra diğer, kel adama döndü.

"Peki ya senin adın ne?"

"Neden bilmek istiyorsunuz?"

"Size işaret sıfatıyla seslenmemek için. Netice de seninle bir hukukumuz var. Ayrıca madem buradayım, siz bana ismimle hitap ediyorsunuz, bende aynı şekilde size hitap etmek isterim"

"Adım Vaha. Merak ediyorsanız adımın bir anlamı yok bildiğiniz vaha"

"İlginç isimler"

"Konuşup anlaştığımıza göre artık rahat durursunuz öyle değil mi Yiğit bey?"

"Elbette. Ama önce bana nerede olduğumu söyleyin"

"Emniyetli bir yerdesiniz" konuşan Süer di.

"Kız arkadaşım nerde peki?"

"Dışarıda bir yerlerde antlaşma zamanını bekliyor. Antlaşma tamamlandığında siz ve kız arkadaşınız, bir daha bizi görmeyeceksiniz"

"Ona ne şüphe"

BU SADECE BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now