2.KISIM: 3. Bölüm

167 63 189
                                    

Doğduğumuz andan, ölene kadar bir çok evreden geçeriz. Hayat, her zaman istediğimizi vermediği gibi bazı dönemlerde bize dünyada cehennemi yaşatabilir. En azından biz öyle olduğuna inanırız.

Aile içinde ki huzursuzluklar, iş yerinde ki anlaşmazlıklar, bireysel ilişkide olduğumuz kişilerle olan olumsuzluklar ve yetmezmiş gibi yaşam şartlarının zorluğu bizi dönülmez noktalara getirebilir. O anlar da bazen hiç dünyaya gelmemiş olmayı dileriz. Veya başımıza kötü bir olay geldiğinde "ben kime ne yaptım, geçmişte ne günah işledim ki bunlar başıma geliyor?" diye kara kara düşünürüz.

İşte bende o noktadayım. Tek fark, anlatılanlara göre benim geçmişte gerçek bir günahkar olmam. İblisken başarısız olmuş, ruh verildiğinde ise masumiyetini koruyamamış biri olarak insan halimle ne yapabilirim ki? Tabi eğer insansam..

Kamaram da oturmuş bunları düşünürken küçük yuvarlak pencereden dışarıyı izliyordum. Ay ışığının yansıdığı denizde ki dalgalar sanki beynimin içerisindeydi. Kafamı toplamak için biriyle konuşmam gerekliydi. Ve bu ondan başkası olamazdı. Sahi duyar mıydı beni? Yol gösterir miydi? Gözlerimi kapattım ve onunla konuşmaya başladım.

"Tanrım duy sesimi, ben şimdi ne yapacağım? Zaman zaman yolundan çıktığımı biliyorum. Öğretilerini tam anlamıyla yerine getirmediğimi de. Ama benimle konuşman, bana bir yol göstermen gerek. Kimse zarar görmeden bu işten nasıl kurtulacağım? Bana yardım et, bunu sensiz yapamam. Annemin güvenli kollarına dönmem için sana ihtiyacım var."

Gözlerimi tekrar açtığımda denizde ki mehtap görülmeye değerdi. "Ve baba senin de beni görüp, duyduğunu biliyorum. Lütfen hayatta olduğun zamanlarda ki gibi şimdi de yanımda ol"

"Ölüler bizi göremez ve duyamaz Defne. Sadece hissederler. Üzüntünü, sevincini hisseder buna göre de Tanrıya sevdiklerinin selameti için dua ederler"

Bu sesin sahibini artık tanıyordum. Arkamı dönmeden konuşmaya devam ettim.

"Sanırım yalnız kalmak benim için artık bir hayal"

"Sadece seni merak ettim. İstediğin an seni yalnız bırakabilirim. Söylemen yeterli."

Yavaşça dönüp kamaranın içinde bulunan küçük yatağa çöktüm. Bir bacağımı altıma alıp sırtımı arkaya yasladım.

"Sorun değil. Kalabilirsin." oturması için elimle karşımda duran koltuğu işaret ettiğimde ikiletmedi.

O koltuğa doğru yürürken üzerini değiştirdiği fark ettim. Artık takım elbisesi yoktu. Üzerinde kırık beyaz bol bir keten gömlek vardı. Uzun kolları geriye doğru katlanmıştı. Altında ise yine bol ve vizon rengi pantolon vardı. Kıyafetlerin rahat görüntüsü beni bile rahatlatmıştı. Koltuğa oturup bacak bacak üzerine atınca gözlerini bana odakladı. Sessizce durmasına rağmen, konuşmak istediği aşikardı.

"Hadi sor." dedim dayanamayarak.

"Neyi?"

"Sırat yapma. Konuşmak istediğin belli. Üç günde en azından bu kadar tanıdık birbirimizi"

"Peki. İyi misin?"

Kısa bir an gözlerimi devirdim "evet iyiyim, teşekkürler" diyerek onu geçiştirdim.

"Bak buraya sana soru sorup sıkmaya gelmedim. Ayrıca hakkında her şeyi biliyorum. Ne sorabilirim ki? Belki sen konuşmak istersin diye geldim." sesinde ufak bir serzeniş hissettim.

"Özür dilerim. Ben.. biraz gerginim sadece. Belki de haklısın, konuşmak iyi gelebilir"

"Güzel. Ne konuşmak istersin?"

BU SADECE BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now