"Gerçek"

565 33 17
                                    

Üç yanlış bir doğruyu götürürken bize doğruların ne kadar önemli olduğunu göstermeyi amaçlıyordu belki de.

-40-

Yorgun bakışlarıma esir düşen yemeklere bakıp, tabağı elimle itekledim. "Açlıktan ölmek istiyorum." diye mırıldandım. Alperen bana ters bir şekilde baksa da umursamayarak ayağa kalkmakta bir sakınca görmedim. Kilometrelerce koşsam bu kadar bitkin, halsiz, hayattan bıkmış olamazdım.

Odadan çıkmamla peşime takılan gözleri hissedebilmiştim. "Neyi var?" diye sordu Selis. Sonra yeniden sesini duydum. "Çok kötü görünüyor." 

Fazlasını duymamak için uzun süreden beri benim olan odaya girip kapıyı kapattım. Kimse buradan olmamdan şikayetçi ya da rahatsız değildi zaten. Odama bile dokunmamışlardı, ben nasıl dağıtıp gittiysem biraz daha toplu hali karşımdaydı. Keşke hayatımdaki dağınıklıklar da görünmez bir el tarafından böyle toplanmış olsaydı.

Yatağa oturup kendimi geriye attım. Bakışlarım pencereyle kesişiyordu, normalde içeriye girmesi gereken ay ışığı yok olmuş yerini zifiriye bırakmıştı. Tozla boyanmış nefeslerin yanında bir de aklıma takılan düşünceler vardı. En başında Yankı geliyordu mesela. Asla yaptığı şey yüzünden onu affedemeyecektim. Berkay kesinlikle en yakınlarından biri tarafından ölmeyi hak etmemişti.

Kapı çaldığında içeriden gelen tabak sesleriyle yemekten kalktıklarını anlayıp bakabilirler nasıl olsa, diye düşünüp yerimden kalkmadım. Adım seslerini kapının kilidinin açılışı takip etti. Sonra ince bir ses bağırdı içeriye doğru: "Buğra geldi, Alperen'e seslensenize!"

Telefonumun nerede olduğunu bile bilmediğim için aynı şekilde yatmaya devam etim. Kalkarsam, Buğra'ya bir tokat daha atmadan önce dönmezdim çünkü. Hala duyuyordum onun yalnız kalacağımı, herkesin teker teker gideceğini söyleyişini. Hatta hissettiğim tüm bu şeyler bir gruba dahil olacak olsaydı, ismi kesinlikle "kaybetme korkusu" olurdu. Zaten korka korka bir hal kalmıştım. Ne kadar sevsem de fazla geliyordu artık bir şeyler. Kopup gidiyordu duygular, ne yapabilirdim ki? 

Uzattığım el boşta bile kalmıyordu, insanlar tutup kırmayı alışkanlık haline getirmişti.

Ve tüm bu gürültünün arasında çok küçükken kurduğum bir cümleyi duydum. Nereden, nasıl geldi bilmiyordum ama hatırlamak beni gülümsetmişti. Çocukça hayatlarda, çocukça hayatlar yaşıyorduk o zaman.

"Eğer bir gün birine âşık olursam, ona bir şey fısıldayacağım." Elimi annemin karnındaki şişliğe uzatıp, yine uzun tuttuğum saçları şekilli şekilli örmesine izin vermiştim. "Sen de duymak ister misin?" dedim bebekten başkası duymasın diye fısıldayarak. "Ama kimseye söylemek yok, tamam mı?" Hafifçe kıkırdarken, annem duymuyormuş gibi yapıp, saçlarıma odaklamıştı kendini. Ama duyuyordu ve söyleyeceğim şeyi onun da merak ettiğini biliyordum, sadece... Bunu o zaman anlamamıştım.

Ve aynı sözü, tıpkı ilk kez söylemiş gibi fısıldayarak tekrar ettim. " Sanırım seni galaksimin en güzel yıldızı yaptım!" Şimdi fark ediyordum, Yankı benim galaksimin en güzel yıldızıydı ancak ona bunu hiç söylememiştim.

Pek çok defa aşık olduğumu düşünmüştüm. Hatta Alperen'e karşı boş olmadığım zamanlar da vardı ama küçüktüm. Ona kalsa, ben hala küçüğüm. Yirmi Üç bile, artık Yirmi Dört'e transfer etmişti. Sürekli birileri büyüyordu ama ben yerimde sayıyor gibi davranmaktan bir an olsun vazgeçmiyordum.

Odanın kapısı iki kez tıklatıldığında "Gel." diye mırıldandım. İçeriye koridordaki sarı ışık süzülürken de dirseklerimin üzerinde doğruldum. "İyi misin?" dedi Buğra başını uzatıp, gövdesini dışarıda bırakırken. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 21, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin