"Seçim"

6.9K 355 19
                                    

 Doktorumun yanına zor da olsa çıkabildiğimde erken geldiğim için iki kişiyi beklemek zorundaydım. Daha önce yaptırdığım kan testlerinin ve birkaç tomografinin sonuçlarını da aldıktan sonra alt katı rahatça izleyebileceğim bir yere geçtim. Odadan çıkarılan yaşlı hastadan sonra ikinci hasta doktorun sesiyle içeri girdi, kapı kapandı.

Ağlayan bir bebeğin sesini duyarak başımı çevirdim, henüz yeni doğduğu çok belliydi. Sesler alt kattan geliyordu ama katın ortasında bırakılan kare boşluk, olanları görmemi sağlıyordu. Yoğun bir özlem ve aklıma gelen iki anıyla yüz buluşturdum. Kasıklarımda hayali bir sancı belirip, geldiği gibi yokluğa karıştı.

İsmi okunan kişinin girip çıkması üç dakikayı aldı. Yine yaşlı biriydi, beyaz bıyıkları ve başında seyrek saçları vardı. Ben dahil genç sayılabilecek üç kişi vardı, sinir bozucuydu.

"Nefes Derin." anonsuyla ayağa kalktım. Başımı çevirip ağlayan bebeği arasam da yokluğu ile kendimi yürümeye zorlayıp odaya girdim.

"Gel Nefes." dedi benden sadece on yaş büyük durduğunu düşündüğüm doktor. Masasının üzerindeki bilgisayara, ona uzattığım belgelerden bir şeyler bakarak yazmaya başladı. Dalgınlığımdan da bu sırada kurtuldum.

"Durumun berbat, kandaki oksijen basıncın çok, çok düşük." dediğinde gözlerimi kapattım. Bu kötüydü, ilgisiz olabilirdim ama bakmıştım bir şeylere. En kötüsü on beş saat boyunca kandaki basıncı altmışa çıkarmak için oksijen makinelerine bağlı olarak yaşamaktı. Ama o hale düşsem bile bunu yapmazdım. Asla.

"İlaçlarını alıyor musun?" Başımı sallayıp onaylamadığımda benim de anlam veremediğim çekingen tavrıma baktı. "Ameliyat olman gerekebilir. Bu şekilde düşerek giderse yakında kalp yetmezliği başlayacak. Gözlerimi ondan kaçırıp tepkisizce ellerime baktım. "Beni duydun mu?" diye sorunca bakışlarım ona kaydı. "Durumun ciddi. Uyarılarımı dinlemezsen yaşına göre yaşamak için çok vaktin kalmayacak."

"Evet." dedim kendi düşündüğümden bile az çıkan sesimle. Boğazımı temizledim. "Evet. " diye tekrar ettim güçlü bir sesle. "Duydum."

"Sana yeni ilaçlar yazıyorum. Birini günde iki kez, diğerini de akşam, uyumadan önce almalısın. Günde en az dokuz saatlik uyku ve sigara, alkol, gazlı içecek, özellikle uyuşturucu kullanmamalısın. Zaten sonuncuyu daha önce kullanmamışsın ama uslu bir kıza benzemiyorsun."

Cevap vermek yerine tekrar başımı salladığımda önündeki kâğıdı bana uzattı.

"İki gün sonra tekrar kontrole bekliyorum. Saat yedide. Aç karınla gel, kan vereceksin." Sessiz bir teşekkür mırıldanıp odadan çıktım. Kâğıtlara baktığımda yapmam ve yapmamam gereken şeylerle birlikte sağlıklı yaşam diyeti verilmişti, bulduğum ilk çöp kutusuna atıp hastaneden çıkınca motoruma bindim. Hafifçe yağan yağmuru görünce kask takmamaya karar verdim.

En yakındaki alışveriş merkezlerinden birine girerken aklımda nefesimle ilgili yaşadığım saçma sorunlarımın bir diğeri vardı. Bana yardımcı olan nefes tüpleri sadece üç kez kullanılabiliyordu. Eve depo eder gibi her gizli köşeye bir tane koyup, çantalarımın arasına yerleştirmiştim. Ne zaman ne olacağı belli olmazdı.

Benzinliğe de uğrayıp depoyu fulledikten sonra aldıklarımı giymek için eve çıktım ve dizüstü bilgisayarımın çantasına sıkıştırdığım kâğıtlarla birlikte inadı bırakıp, umutsuzca bakmaktan sıkıldığım, ayrıca günlerdir kapalı olan telefonumu da deri çantama atarak siyah botlarımı giydim. Üzerimde büstiyer ve altında oldukça dar olan siyah bir kot pantolon vardı. Alışkanlıklarımı rafa kaldırdıktan sonra, koyu bir makyajla evden çıktım. Düz saçlarımı yukarıdan atkuyruğu şeklinde gümüş renkli bir tokayla topladığımda da hazırdım.

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin