"Mucize"

877 56 36
                                    

On Sekiz'li pazarlar herkese! İyi okumalar!

Nefes. Nefes Derin. Adım bu. 

Hayatım boyunca değişmeyen ve benimle kalan tek şey bu olmuştu, ismim. Nefesimin kesildiği zamanlar bile olmuştu ama ben bir nefes olarak kalmaya devam etmiştim. Daima yorgun görünen ama buna rağmen bile topuklu ayakkabılarından vazgeçmeyen genç bir kadındım, on sekiz yaşında. 

Bugün on dokuz.

Doğumgünü zırvalıkları hiçbir zaman umurumda olmamıştı, hatta çoğu kez kimliğimde yazanlardan çok daha farklılarını söylerdim insanlara. Alperen birkaç kez kutlamaya çalıştığı ve pasta aldığı halde hep onu reddetmiş, olduğum yaşı hissettiğim zamandan sonra doğumgünümü kutlayacağıma onu ikna etmiştim. 

Buydum işte ben. 

Nefes Derin. On dokuz yaşında. Orta boylu, kemikleri sayılacak kadar zayıf, gözleri daima şiş, genç görünen yaşlı bir kadın. Fakat çok yaşlı değil. Otuzlu yaşların olgunluğunda jet sosyetede gövde gösterisi yapmaktan başka bir işi olmayan, aldatıldığını bildiği için kocasının arkasından türlü oyunlar çevirerek ailesini bir arada tutmaya çalışan bir kadın gibi tıpkı.

Bu iki haftada çok şey değişmişti. Alperen ve Selis'in yanında kalmaya başlamıştım mesela. Hal böyle olunca Buğra ile daha az görüşür olmuştum. Yemeğe çıkma bahanesi ile Berkay ile daha çok takılmaya başlamıştım. Kuyra ile Selis de iyi anlaşmaya başlamış sayılırdı, en azından kapıda misafir uğurlama törenimizin süresi yedi dakika olmuştu. Kuyra gibi biri için bu çok fazla sayılırdı. 

Tüm bunların yanında çevremdeki çoğu insana taslağını kurduğumuz darbe planımızdan bahsetmiştik. Alperen ilk gün çok karşı çıksa da beşinci günün gecesinde bunu kabul etmiş ve sadece onda kalmam, sürekli gözünün önünde olmam şartı ile bunu kabul etmişti. 

Yankı ise... Hiç olmamış gibiydi. Adını kimse anmıyor, bana ulaşmıyor, yaşadığına dair en ufak bir bilgi bile edinemeyecek kadar kollarımı bağlıyordu. Yaşanan hiçbir şey onu bana unutturamıyor ama onu bana getirmiyordu da. 

"Bunun tuzu biraz az mı olmuş?" diyerek elindeki kaşıkta duran eti bana yedirdi Selis.

"Normal." dedim ağzımın yanmasına rağmen et parçasını çiğnemeye devam ederken. "Masada tuz var, az diyen döker işte."

"Doğru diyorsun." dedi Selis de. Sonra kaşığı lavaboya atarak önümde duran soğumuş kahveyi de döktü. İçmeyeceğim için ona engel olmadım. Zaten kahvenin iştahımı kapattığını ve bu yüzden zayıf kalıp kilo alamadığımı söyleyip durduğu için tartışmaya girmek beni üç sıfır geriden getiriyordu. 

"Ne diyeceğim sana." dedi karşımdaki sandalyeye heyecanla otururken. 

"Ne?" 

"Bunu nasıl söylerim bilmiyorum ama Alperen'in ceketinde bir yüzük gördüm."

Gözlerim bir anda açılmıştı. Aslında beklemediğim bir şey değildi çünkü en az üç yıldır beraberlerdi fakat yine de şaşırmıştım işte. Aslında heyecanlanmıştım. Çünkü Alperen benim abimdi ve ben kardeşimin mutluluğundan mutluluk duyardım. Eğer yaşadığını bile bilmediğim o ufaklık da hayatımda olsaydı... Belki bu kadar mutlu olabilirdim.

"Sürprizi bozmuşsun!" diye sitem ettim. "Ne vardı da kurcaladın?"

"Neyi kurcalamış?" diyerek içeri girdi Alperen. Fakat bizi bir saniye bile umursamadan yemeğin kapağını kaldırıp buharına kafasını soktu.

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin