"Cehennem"

1.8K 109 25
                                    

-21-

Düzeni değiştirilmiş boş bir odaydı burası. Onlarca anımın geçtiği ama zihnimin bir çoğunu birer birer unuttuğu o harika oda. Şimdi tek kişilik prenses yatağından iki kişilik devasa bir yatağa gömülmüş. Pembe yatak örtüm yerini pudralara bırakmış. Kıyafet dolabımı açmaya bile korkuyordum. 

Cebimde titreyen telefonumu alırken başıma giren ağrıyla yatağa oturdum. "Efendim?" diyerek açtığım tanımadığım kişinin telefonunu "Nasılsın?" diye devam ettirdik. Ah, Yankı.

"Ben iyiyim, sen nasılsın?" diye sordum. 

"Çıkmama izin vermeyen doktorları saymazsak gereğinden fazla iyiyim." dediğinde başımı salladım. Kalp atışlarım öyle hızlanmıştı ve içime öyle ağlama isteği dolmuştu ki derin bir nefes almak zorunda kaldım.

"Ankara'da değilmişsin." dediğinde sakin olmaya özen göstererek konuştum.

"Kafa dağıtmak istedim."

"İstanbul'da mı?"

Beni tanıyordu. Beni öyle tanıyordu ki, aldığım nefesleri bile benden önce tahmin edebilirdi. O yüzden güldüm. "Kafamı neyle dağıtacağımı söylemedim. Bir kurşunla da olabilir bu."

Bu kez gülme sırası ondaydı. "Ben de öyle tahmin etmiştim. Şimdi adresini alayım da, senin kafanı benden başkası dağıtamasın güzelim."

Şu güzelim lafının yerle bir ettiği tek kişi ben değildim, değil mi? Neyse ki yelkenleri indirmemem için güçlü bir sebebim vardı: Kardeşim.

"Birkaç gün sonra döneceğim." dedim sessizce. "Vermem gereken bir karar var." Ama seçeneklerimi duysan böyle sakin kalır mıydın, bilmiyorum.

"Yani beni rahat bırak, diyorsun. Öyle mi?"

Odanın kapısı açıldığında Alkan karşımda belirmişti. Onu gördükçe değişen sinir sistemim ruhumu düştüğü yerden kaldırıp kılıçla kuşamıştı. 

"Bir şey olursa haberin olur, merak etme beni." dedim ardından. Öyle bir bakıyordu ki bana, eğer onun varlığını belli edersem kardeşimi unutmak zorunda kalacak gibiydim.

"Umarım bir şey olmaz, Nefes. Çünkü ne olursa olsun benden saklamamalısın."

"Seni sonra ararım ya da sen beni sonra ararsın." dedim ardından ama o telefonu kapatmamayı o kadar istiyordum ki. Ona sarıla sarıla ağlamayı ve içinde olduğum bu cehennemden kendimi bir yerlere atmayı...

Derin bir nefes aldığımda cevap gelmeyen telefon yüzüme kapandı. Haklıydı, ben de olsam o telefonu Yankı'nın yüzüne kapatırdım.

"Bravo!" dedi Alkan. "Sır saklamada üstüne yok."

Gözlerim birkaç saniye kısılırken o da bana doğru yaklaşma hakkını kendinde bulmuştu. "Geri çekil." dedim yeterince yaklaşmasına izin vermemek için. Durmadığında elimde hala kilidi kapanmamış bir telefon vardı. "Burayı sana zindan ederim, hala alfia benim." 

"Kardeşinin videosunu sana yollasam iyi olacak, unuttukça dilin uzuyor."

Sonra kapıyı kapatarak odadan çıktı ve onun için, adı Alkan olan kardeşim için tüm dünyayı karşıma alacağımı söyleyen beni tek başıma bıraktı. Yatağa uzanmakta buldum çareyi. Sonra mırıldandım.

"Anne, o kadar ihtiyacım var ki sana..."

 Odamın kapısı neredeyse kırılacak şekilde açıldığında sıçrayarak uyanmıştım. Tam olarak ne zaman uyuduğumu bile bilmiyordum. Bir anda karşımda Alkan'ı gördüğümde "Kararını bana ulaştır." diyerek önüme katlanmış bir kağıt attı.

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin