"Altın Vuruş"

482 41 25
                                    

Yıldıza basmayı unutmayalım :)

Medya: Ludovico - Experience (Slowed+reverb)



Mesaja cevap vermedim. Mesaj atan numarayı aramadım. Canım çok yandı, ağlamadım. Oturduğum yerden Berkay'la buluşma kararı alana kadar kalkmadım. Çıldırmanın eşiğindeydim. İçimdeki tüm güç bir anda ortadan kaybolmuş, keşke ölsem diyecek hale getirmişti beni. 

Buğra'nın gözleri aklımdan çıkmıyordu. 

Yankı'nın attığına emin olduğum mesaj kafamdan silinmiyordu. 

İnsanların mutluluğuna perde olmayı artık kalbim kaldırmıyordu.

Beni kurtaran Berkay olmuştu, yeniden. 

Onunla tanıştığım ilk zamanlarda buluştuğumuz bir inşaat vardı. Kendimi iyi hissettiğimi söyleyerek yürüye yürüye gelmiştim buraya. İnşaat neden durmuştu bilmiyorum ama yıllardır bu beton yığınlarının birilerine ev olduğunu biliyordum. En üst kata kadar kendimi zorlayarak çıkmayı başardım. Berkay ayaklarını uzatmış vaziyette yerde oturuyordu.

Çok içmişti, elinde hala yarısı dolu bir şişe duruyordu. Konuşurken de bir şeyler olduğunu anlamıştım ama neden böyle olduğunu çözememiştim. Yüzyüze anlatır zaten diye düşünerek çıkıp gelmiştim yanına.

"Ben..." dedi sessizce. Beni görüp görmediğinden emin olamıyordum çünkü hava çok karanlıktı. O görünür bir yerdeydi ama ben henüz merdivenleri çıkmayı yeni başarmıştım. Yanındaki boşluğa oturdum yavaşça. Tüm yaralarım sızlıyordu ama Berkay'ın bu halini görünce içim daha çok sızlıyordu. "Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum." 

Hafifçe gülümsedi, alnına düşen kumral saçları geriye atarken başını hafifçe salladı. Sonradan bu gülüşün barındırdığı alayı görebilmiştim. Titrek bir nefesle sıcak nefesimin soğuğu yırtmasına izin verdim. Soğuğu da sevemiyordum artık, hastaneden sonra. Kesinlikle ihtiyacım olan şey biraz sıcaklıktı.

Zihnimi okumuş gibi elimi tuttu Berkay. Sadece, bir arkadaş edasında olmadığını sermişti gözler önüne. "Teşekkür etme." dedi sonra. Sesinin boğukluğuyla birlikte titrediğimde  elindeki telefonu işaret ve baş parmakları arasında sallayıp metrelerce yüksekten attı. Aşağıda kimse olmadığı için birilerine zarar vermeden asfalta çarpıp parçalandı. Kendim düşmüş gibi hissedip, oturduğum yerde biraz geriye kaydım. Bacaklarım aşağı doğru sarkmaya devam ediyordu. "Çünkü etmesi gereken benim."

Yabancı gibiydim bu bedene ama ne zamandan beri? Yoksa varlığımda mı vardı bu soğukluk? Berkay yutkundu. Konuşmak için hazırlık yapıyor ama beyninde bir şeyler ters dönüyor gibiydi.

"Beni hayatta tuttun." diye devam etti. Kabul etmeliyim ki, konuşmanın devamını duymak istemiyordum. Kalp atışlarım hızlanmış, korkunun nefesini ensemde hissetmeye başlamıştım.

Tekrar güldü, yalancılığını kör birinin bile görebileceği bir şekilde.

Aramızda duran şişeye aynı anda hareketlensek de ondan önce alıp bacaklarımın arasına koydum. Aşağıya tekrar bakıp şişeyi aldım ve gözlerim yaşarana kadar içebildiğim kadarını içtim.

Artık özgürdüm. İçkiler, sigaralar, nargileler, belki uyuşturucular... Her şeyi yapabilirdim. Koşabilirdim, dans edebilirdim, nefes alma sorunu duymadan istediğim yerde, istediğim her şeyi dibine kadar yaşayabilirdim.

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin