"Dans"

864 65 28
                                    


Biz salona geçerken Kuyra elindeki silahı odaya bırakıp gelmişti. Ve ben masanın üzerinde göremediğim çanta ile yerimde kaskatı kesilirken Yankı ve Gökçe'de en ufak bir değişiklik yoktu. 

"Kuyra." diye seslenmiştim. Hemen arkamdan geldiğinde de "İskambil kartları sende mi?" diye sormuştum. "Oynamak isteyebiliriz."

"Evet." dedi Kuyra. Neyse ki uyuşturucu dolu bir çantadan rahatça bahsedebilmek için bir kod adı belirlemekte geç kalmamıştık. Kuyra ne zaman çantayı alıp saklamıştı bir fikrim yoktu ama iyi yapmışa benziyordu. 

"Sebebi ziyaretimiz belli, oyuna gerek yok." dedi Gökçe. İkisi de sorma gereği duymadan koltuklara oturmuştu. Boynumu kütlettikten sonra kalktığım koltuğa ben de oturdum ve battaniyeyi kenara bıraktım. 

"Uzun bir gece olmuş." dedi sonra. 

"Hayır aslında, bilirsin taht sallamaktan kolay bir şey yoktur."

"Nefes." Araya girmesi ile Yankı'ya bakmıştım. Nasıl da köpeği olmuştu Gökçe'nin böyle? Elinde bir tasması eksikti. Hatta utanmasam Yankı'ya bir mama kabıyla su kabı alıp hediye yollayacaktım. Sözünü dinlerse sevindirsin diye Gökçe'ye de bir ödül maması. Gökçe kafasını pışpışlasa yeterdi herhalde Yankı'ya. 

"Çaldığın şeyi almaya geldik." dedi sonra Yankı. Ne yazık ki benden önce Kuyra konuşmuştu. 

"Ödünç çalmak dersek sevinirim yalnız." Kıkırdamamak için kendimi tutmuştum ama başarılı olamadım. "Malum bir kısmını çaldık, bir kısmını ödünç aldık."

"Yaratıcılık konuşturmaya gelseydik beş çayına gelirdik." dedi Gökçe. "Getirin malı."

"Niye, ben alfialığa döndüğüm haberini henüz almadım."

Yankı'nın ters bakışları beni bulmuştu ki yanımdaki çantadan telefonumu çıkarmıştım. "Bakıyorum." Gözlerimi telefondan alıp ikisine çevirmiştim. "Hala haber almamışım." 

Gökçe ağzını açmıştı ki "Zaten burada değil." diyerek konuştu Kuyra. 

"Sen kimsin-"

"Sana ne?"

Aradaki gerilim beni biraz sevindirse dahi uzatmaktansa onları kovmayı düşündüm. "Evet. İsteğim gerçekleştiğinde isteğinizi gerçekleştiririm." Gökçe göz devirerek ayağa kalktı. Belli ki gerçekten inanmıştı burada olmadığına. Hoş, Kuyra öyle bir yere koymuştur ki öyle ev dağıtmayla falan da bulunamazdır. 

"Beş dakika sonra arabada ol." dedi Gökçe Yankı'ya dönüp. 

Vah vah, demek geldi içimden. Ama azıcık olsun çenemi tutup Gökçe'nin gidişini ve peşinden Kuyra'nın çıkışını izledim.

Yutkunup, tamamen boş olduğuna inandığım gözlerimle ona baktım. Ne söyleyeceğimi biliyordum aslında ama aklımda yankılanan "Yankı'ya güvenme." başlıklı iki kelime, durup saatlerce düşünmeme neden olacak kadar çok yer kaplıyordu. Çünkü ona güvenmek için bir sebebim yoktu ama yine de içimdeki duyguları bastıramıyordum.

"Seni uzak tutmaya çalıştığım öyle tehlikeler var ki Nefes, fark etmen için kaç yüz yılın geçmesi gerektiğini bilmiyorum."

Yaptığım haksızlığın farkında olduğumu fark ederek hareketlendim ki, bundan vazgeçmem saniyelerimi aldı. Onun gözlerini tanıyordum. Kimsenin bilemeyeceği kadar yakınındaydım hatta.

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin