"Vaveyla"

2.2K 138 28
                                    

Kalbimin çarpışları kadar çırpınışlarını da hissediyordum. Elime aldığım okla kendimi mi, karşımdaki tapılası adamı mı yok ediyordum farkına varamadım. Sorumla afallamış, tüm düşünce yetisini kaybetmiş gibiydi. Ne istediğimin farkında mıydım? Daha önemlisi, o ne istediğimin farkında mıydı?

Bir adım atıp beni kapıyla arasına aldı. "Nefes..." dedi nefesi yüzüme çarparken. 

"Bana onu unutturmak zorundasın." dedim. "Bu gece olanları değil, bundan önceki gecelerde olan her şeyi bana unutturmalısın." Öyle hızlı ve plansız konuşmuştum ki, yarım saat sonra bu söylediklerim yüzünden yıpranmamak istediğimi anladım. O benim için tehlikeden ibaretti. O benim için olmaması gerektiği kadar doğruydu. Ve o, benim için tek çıkış kapısıymış gibi hissederken bir dokunuştan fazlasına ihtiyacım vardı. 

Bedenini bana yasladığında neyi hissettiğimi düşünmedim. Kasıklarımdan yukarıya tırmanıp saniyeler içinde kaybolan bir sinir ordusu vardı, duygularımın tümünü karıştırarak yeni bir menüyle önüme sunmuştu. 

"Seni öpeceğim." diye mırıldandı. Gözleri dudaklarıma çarparken yüzümün de, bedenimin de ne halde olduğunu bilmiyordum. Neden durduğunu da bilmiyordum. İlk kez onu ben öpmüştüm. Benden öncesi olmamıştı onun için. Ve bugünün sonrasında bir öpücükle sınırlı kalmayacağımızı hisseder gibiydim. 

"Öp o zaman." dedim. Bu kez benim gözüm onun kurumuş pembe dudaklarına çarptı. Bir an diliyle dudaklarını ıslattı, ardından boşluğa düştüğümü hissettiren bir şey yaptı. Ani bir hızla dudaklarıma atıldı. Üst dudağımı dudakları arasında sıkıştırırken sertti ama yavaştı. Tadını alıyordu. Dudaklarımın tadını ikinci kez alıyordu ve ben ondan başka hiçbir şey düşünemiyordum bile. 

Ellerim beline çıkarken onun tek eli de benim belimi kavrayıp kendisine doğru çekti. Daha fazlası mümkünmüş gibi, beni bedenine katmak istermiş gibi çekti kendine. Nefeslerimiz tükendi ama yenisini almak için durmadık. 

Diğer eli saçlarımın arkasından tutup yüzümü yüzüne doğru çekerken inledim. Ah, onun için inledim. Saniyeler sonra o da aynı şeyi yaptı ve dudaklarımın arasında kaybolacak bir iniltiyi bana bağışladı. 

Kendimi hiç bilmediğim kadar güzel bir yerde hissederken belindeki ellerim sıkılaştı. Nemli kazağının yumuşaklığında kayboldum ve ona özgürce dokundum.

Sadece birkaç dakika süren bu şey için elimdeki her şeyi feda edebilirdim bir gün. Sadece onun birkaç dakikası için.

Beni tekrar kapıya yasladıktan sonra yavaşça dudaklarımı bıraktı. Alnını alnıma yasladı ve hiç kıpırdamadan, gözlerini bile açmadan öylece durdu. Aynı nefesi alıyor, aynı nefesi veriyorduk. Yutkundum ama o orada durmaya devam etti. Sakinleşmeye mi çalışıyordu? 

"Nefes..." dedi tekrar. Sonra yasladığı alnını çekip başıma küçük bir öpücük bıraktı. Kalbim durmaya direne direne zorla çarpıyordu ve ben bunu duyuyordum. "Sana verebileceğim şeyleri biliyorsun, değil mi?" diye sorduğunda sesindeki tonda gerildim. "Benden fazlasını istemeyeceksin?"

Neyin, diye sormak istedim. Neyin fazlasını istemeyeceğim? Ben doyumsuz bir kızdım, her şeyin ya en fazlası benim olurdu ya da hiçbiri bana ait olmazdı. Bunu bilmiyor muydu? Beni tanımıyor muydu?

"Sen dilediğinde bana her şeyi verebilirsin." diye fısıldadım bu kez. Çünkü verebilirdi ve bunu kendisi de biliyordu. 

"Sana her şeyi vaad edersem, benim zayıflığım olursun."diye mırıldandı ama ben biliyordum ki, şu anda ya da dışarıda ayrı olduğumuz anlarda bile ben onun için bir zayıflıktım. 

On SekizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin