Bölüm 15 FRANSA

897 487 46
                                    

"Alara geç şoför koltuğuna. Artık sürecek psikolojide değilim. Ben korktum. Sen ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Ya boşver onu. Sende para varsa acil buradan kurtulmalıyız."

"Sen parayı düşünme."

"Yurt dışına ne dersin?"

"O zaman yolculuk havaalanına."
****
****

Yoğun Istanbul trafiğinden kurtulup havaalanına ulaşmıştık. Yol sırasında Baran kredi kartı numarasıyla biletimizi almıştı. Düşüncemiz Fransaydı. Ve Fransa'ya biletimizi almıştık zaten. Arabayı telefon açıp Baran'ın yakın arkadaşı olan Murat'ın alması için çağırmıştık. Yakında olacaktı ki yakın zamanda taksiyle gelmişti. Arabayı teslim edip bekleme yerine doğru ilerledik.

"Baran ne kadar süre orada kalacağız?"

"Zaman ne gösterir bilemem."

"Pek özel olmasını istemem ama bu paralara nasıl sahip olabiliyorsun? Sonuçta çalışmıyorsun da. "

"Bunu söylemeye ne gerek var? Boşver yolumuza bakalım biz. "

Bir süre uçağı bekledik. Ve zaman geldiği zaman bitmiştik. Ne yalan söyleyeyim. Gerçekten korkuyordum. Hiç hissetmemiştim fakat Baran'ın elini o sırada sıkıyormuşum. Gerçekten de neden cam kenarından ayırttırdık bilmiyorum.

"Ahah.. minik prenses korkuyor."

"Ne korkması!"

"Sinirlenme prenses. Birde elimi artık sıkmazsan sevinirim."

Utanmıştım. Evet hemde çok.. hiç birşey diyemedim. Anlamış olacak ki "utanmana gerek yok." Diyip bunu da geçiştirmişti. Uçakta stresli dakikalar geçirdikten sonra inişe geçmiştik. Aşağı bakmayı denedim. Ama aşağısı öyle bir gözüküyordu ki. Gökdelenler karınca gibi duruyordu. Neyse ki iniş gerçekleşmişti.

"Nerede kalalım prenses?"

"Bence otelde değil de bir ev kiralasak daha iyi olacak."

"Tamam o zaman. Ben internetten bakıyım. Eve yerleşelim. Sonra araba kiralayıp markete gidelim. Bugün dinleniriz. Sonra gezmeye başlarız.

"Ah şu bavullar..."

"Ver, ver ben taşırım."

"Tamam taşıyorum ben. Çok yoruldum. Eve gitmek istiyorum artık. "

"Bak buldum internetten kiralık ev ve araba. Navigasyon Cihazında hemen 200 metre ilerimizde gözüküyor. Ikisini de oradan kiralayabiliyoruz.Taksiye binelim istersen ?"

"Tamam o kadar dayanırım. Taksiye binmeye gerek yok."

Ah şu yollar.. çok yorulmuştum. Bazen hayatta yollarını kendin çizmezsin. Ya da çizemezsin. Çizdirmez sana hayat.. mutluluk pozları oynuyorum. Mutlu muyum? Değilim. Ideal bir sevgili niteliğinde biri bulmuş olabilirim fakat gerçek mutluluk herzaman aşkla bulunmuyor. Hayatı dört nala koşuyor gibi yaşıyorum. Arkamda bıraktığım belalı bir abi, ne olduğu belirsiz anne, ve içimde acısı hala yanmaya devam eden bir baba sevgisi.. Bir de atlamamak gerekir ki her zaman ne yapacağı belli olmayan bff niteliğindeyken birden peşimi bırakmayan Ada.. Buralarda gezmek gerçekten herkesin elde etmek isteyip çoğu kişinin elde edilemeyeceği birşeyken benim için şu an o kadar zor geliyor ki..

"Geldik prenses. Artık somurtma."

" Ben dışarıda otururum. Sen içeride ayarla."

"Tamam sen bilirsin."

Baran içeri girdi. Ve ben beklemeye başladım. Hiç insanları dinleyesim yoktu. Bir süre Baran'ı bekledim ve kısa sürede ayarlayıp geldi. Sonunda bir yerde uyuyabilecektim. Elinde anahtarları gösterip "Beni takip et. "
Ilk arabanın bagajını açıp bavulları yerleştirip sonra arabaya binip bize tarif ettikleri evi aramaya başladık. Birkaç kişiye sorduktan sonra sonunda ulaşmıştık. Kapıyı açıp geniş salonun en sağına eşyaları yerleştirip direk kendimi koltuğa attım. Kendimi atar atmaz elime kumandayı elime alıp direk müzik kanallarını açtım. Şansıma hoş bir müzik denk gelmişti.

"Hadi kalk dans edelim."

"Ne dans etmesi Baran benim ayağa kalkacak halim yok."

"Biraz dinlenip markete gider miyiz?"

"Gel kalk şimdi gidelim."

"Hani yorgundun?"

"Alışveriş olduğu zaman yorgun değilim."

Elimize kağıt kalem alıp ilk liste yaptım. Sonra da markete doğru yol aldık. Sokaklar çok kalabalık ve trafik çok yoğundu. Sonunda markete gelebilmiştik.

"Ilk et reyonuna gidelim."

"Sonra içecek bölümüne gideriz."

"Alkol alacak mıyız?"

"Gerek yok ki Baran."

"Neyse az birşey bakarız."

"Sen bilirsin."

Yol yorgunluğu ile alışveriş yapmak kolay iş değildi. Çabuk alışveriş bitse de eve gitsek diye bakıyordum.
Birkaç şişe alkol, birkaç şişe meyve suyu, mutfak yiyecekleri ve abur cubur aldıktan sonra sevimsiz olan kasiyerlerin oraya doğru gittik. Hiç biri ilgili değil ve sanki torpille gelip istemeye istemeye çalışıyor gibilerdi. Laf söylemek istemiştim. Fakat o kadar yorgundum ki. Şu an konuşacak halim kalmamıştı. Kasada ödeme yapıp market arabasıyla arabaya eşyaları yüklemeye gitmiştik. Baran'ın "Ahh!!" Sesi benim canımı bile yakmıştı.

"Noldu?"

"Poşetleri koyarken bileğim acıdı. Galiba burktum. Aramayı sen sürer misin? Birde arabanın arkasında ilk yardım çantası var. Onun içinden elastik bandajı alıp çantana koyar mısın?"

"Tabii. Ama bir doktora görünelim istersen."

"Yok gerek yok. Gerçekten."

Poşetleri yerleştirip arabaya geçtik.
Eve doğru ilerlemeye başladık.sonunda eve varabilmiştik. Arabayı kilitleyip evin kapısını açıp içeri girdik. Pasuman malzemelerini çıkartıp pasuman yapmaya başladım.

"Ah!!"

"iyi misin? Canın mı acıdı? Özür dilerim."

"Sadece canım yandı. Birşeyim yok. Sen devam et."

Canı yanıyordu. Belliydi. Elimden geldiği kadar hafif davranmaya çalışıyordum. Krem sürüp ondan sonra da bandajladım. Belli ki burkmuştu.

"Hastamızın kolu sağlıklı bir şekilde tedavi edilmiştir..."

"Teşekkür ederim. Evin pamuk hemşiresi."

Ya ben diyorum bazen. Ne buldum bunun gülüşünde. Gülüşüne aşık olmuştum. O güldüğü zaman kelebeğin ömrünü uzatacak bir gülüşü vardı. Sanki "beni sev." Der gibi bir bakışı ve gülüşü hergün yeniden aşık ediyordu.

Bölüm sınırı yine 90. Bu bölümde 90ı geçtiği zaman yeni bölüm paylaşırım. Iyi okumalar diliyorum.

SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN?  #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin