"Herkes kendi seçimlerinin sonucunu yaşar..."

Tüylerinin dikelmesine neden olan uğursuz fısıltı zihninde dolaştığında düşünceleri istemsizce kendi Hanımına, yaşlı Gaya'ya kaydı. Verdiği karara rağmen genç kadının gücünde herhangi bir azalma ya da yoksunluk olmamıştı. Belki de Hanımının gücünü yitirmesinin altında yatan farklı sebepler vardı ve tüm yaşadıkları talihsiz bir tesadüften ötesi değildi. Seçiminin doğruluğuna olan inancı her geçen gün kuvvetlenirken Elda huzursuz edici fısıltıyı zihninden uzaklaştırmak için arabaya mahremiyet sağlayan perdeyi kenara çekti. Güneşin göz kamaştıran aydınlığı kabindeki tüm gölgelerin kaçışmasına neden olurken görüşüne giren Kaane'in varlığı da genç kadının endişeleri için benzer bir etkiye sahipti. Huzurlu bir sakinlik hali ruhuna yayılırken Elda gülümsemesine engel olamadı. Adamın taşıdığı sıfatın, Şafak Korucusu, kendisine ne çok yakıştığından haberi var mıydı acaba? İzlendiğini hissetmiş gibi genç kadının aracına dönen Kaane'e yakalanınca yanaklarına basan sıcaktan kızardığını tahmin etmekte zorlanmadı. Tıpkı yaramazlık yapan bir çocuk gibi hissetmişti Elda. Hızla başını kabinin içine çekmiş olsa da yaklaşan adımların taş döşeli yolda çıkardığı sesi takip etmekte zorlanmadı. Geniş ve uzun, yere sağlam basan adımların sesiydi bunlar. İşaret parmağıyla genç kadının içeri çekilirken kapadığı perdeyi aralayan Kaane durumdan fazlasıyla hoşnut görünüyordu.

"Bu bakışları hak edeceğimi bilsem tören kıyafetlerim üzerimden lime lime dökülene kadar çıkartmazdım," dedi sırıtarak.

Yarıya kadar indirdiği göz kapaklarının altından düz bir bakış atan Elda ifadesini korumak için zorlansa da başararak, "Birden, beni bu küçük ve kapalı kutuda yolculuk etmeye zorladığını anımsadım ve," Sağ elinin parmaklarını şaklatan genç kadın dudaklarını büzdü. "Puff..."

***

Kaane'in kahkahası solup gittikten ve kafile yola çıktıktan saatler sonra Şafak Konağı'nda bir başka veda ediliyordu. Ragil'in kıpırtısız uzanan bedeninin yanında bir hizmetli gibi yere, dizlerinin üzerine çökmüş elini tutan Vera adamın elini dudaklarına bastırırken mırıltısının gizlediği özlem yüklü sözcükler omuzlarının sessiz hıçkırıklarla sarsılmasını engelleyemiyordu.

Oda kapısının ağzında durmuş önündeki veda sahnesine seyirci olan Nora güçlükle yutkundu. Bir yandan gençliğinin baharını oğlunun hasta yatağı başında tüketen genç kızın hayatına devam edeceğini bilmek hissettiği vicdan azabını azaltıyor, aynı zamanda da oğlunun bir daha uyanmayacağını kabul ettiği anlamına geldiği için kalbini dağlıyor, kabul etmek istemediği gerçeği yüzüne vuruyordu. Yine de o Şafak Konağı'nın Hanımıydı ve güçlü durmak zorundaydı. Boğazındaki yumruyu yutup, oğlunun yatağına doğru ilerledi. Önünde kenetlediği ellerinin kendisini sıkmaktan katılaşmış parmaklarını güçlükle birbirinden ayırıp hafifçe eğilerek yere çökmüş genç kızın omuzlarına yerleştirdi.

Yaşlarla ıslanmış, kırmızı gözlerini Nora'ya çeviren Vera tutuk bir şekilde konuştu. "Çok üzgünüm..."

"Biliyorum kızım ben de..." diyen Nora sesinin titrememesi için tüm iradesini kullanırken ekledi: "Baban hayatına devam etmen konusunda haklı. Sen yapabileceğinden fazlasını yaptın."

Ilık yaşlar genç kızın yanaklarından yuvarlanırken başını yavaşça salladı ve yataktaki adama doğru dönüp fısıldadı: "Elveda sevgilim..."

Parmakları Ragil'in cansız elinden kayıp gidiyordu ki ansızın elini kavrayan parmaklar kısa bir an kasıldı.

Gürültüyle soluğunu çeken iki kadın da şaşkındı. "Ragil!" diye haykırarak kendisini tekrar yatağın kenarına bırakan Vera heyecanla sordu: "Gördünüz değil mi? O... o elimi tuttu!"

Evet, Nora görmüştü. Birbirine dolanan bacaklarının güçlükle taşıdığı bedenini yatağın diğer yanına bırakıp boştaki eline uzandı. Oğlunun parmaklarının arasındaki eli eskisi gibi cansız değildi. Telaşlı bakışlarını kaldıran Nora kapının dışında bekleyen hizmetlisine buyurdu: "Derhal Konak Hekimini çağırın! Ragil, kendisine geliyor."

***

Zamanın kontrolü dışında akıp gittiğini bilen Manu, Şafak Konağından ayrıldığından beri her yeni günle geri dönüp dönmemesi gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Başta iri yarı adamın Kaane'in elinden kalkanı alabilmek adına gizliden gizliye toplamakta olduğu birliğin izini bulacağını düşünmüştü. Oysa Braga hakkında söylenenleri yalancı çıkartmak ister gibi şehrin eteklerine sürülmüş yoksulların mesken tuttuğu bir bölgeye yiyecek ve giysi götürüp dağıtmıştı. Belki halkın sempatisini kazanmak istiyor belki de kendisine verilen ikinci yaşam için kendince günahlarının kefaretini ödüyordu. Amaçları her ne ise adamın ardından sürüklendiği bu yolculuk Manu için henüz bir anlam kazanmamıştı özellikle Braga'nın şifacıların kafilesini takip etmekteki amacı onun için büyük bir belirsizlikti. Şafak Kalkanı üzerinde hak iddia ettiği takdirde Yaşlı Gaya'nın desteğini almayı umarak peşlerine takıldığını düşünmüş olsa da Braga ne onları yakalamak ne de iletişime geçmek için bir girişimde bulunmuştu. Belki de niyeti fark edilmeksizin Kaane'den önce Udaya'nın tahtı, Kuzey'in en büyük şehri Sanjati' ye ulaşmaktı. Eğer dileğini kardeşi şehre varmadan sunabilirse bir şans elde edebilir miydi?

Başını sallayan Manu, Udaya'nın öylece eski Şafak Korucusu Aran'ın hükmünü yok saymayacağını biliyordu. Bir başka gün daha geçip giderken uzayan gölgelere sığınan genç savaşçı bir şekilde olanların gerçekte olup bitenden farklı olduğunu hissetmekten kendisini alamadı.

Üç gün öncesi

Vera'yı ahırlarda tek başına bırakan Braga, bir zamanlar tüm ailesini karşısına almayı düşündüğü kadınla nasıl böyle konuşabildiğini irdeleme zahmetine girmemişti. Hayatı boyunca kibar ya da düşünceli olarak anılmamıştı. Yine de kadınla birlikte olmak için yapmayı göze aldıkları başka bir hayatına ait gibi hissediyordu. Haksız da sayılmazdı sonuçta ölümün kıyısında yürümüş ve yaşama geri dönmüştü. Yaşlı kadın, Kır Cadısı dedikleri, savaş alanında bırakılmış cesetlerin arasında ölüme terk edilmiş, bilinci kapalı yatan adamı bulduğunda yaralarını tedavi edip, ona ikinci bir yaşam şansı sunmuştu.

Braga kolunu kavramış kemiksi parmaklara baktı. Aynı parmaklar cansız ve kuru görünümlerine rağmen yaşam vermeyi bilmişlerdi. Tıpkı hazırladıkları zehirle canları almayı bildikleri gibi. Braga zıtlıklardan oluşan yaşlı kadının ağaçların arasından çıkıp yamacın kıyısına kadar ilerlemesine yardım etti. Kır Cadısının ak renkli irisleri sanki ötesini görebilecekmişçesine göğün sonsuz maviliğine çevrilmişti. Bir kanca gibi uzun ve yamuk burnuyla havayı koklayan yaşlı kadın. "Yıldızlar hizalanıyor ve yılanın deri değiştirme zamanı geliyor," dedi. "Hepsinin kokusunu alabiliyorum. Bana seçilmişi bulmalısın..."

***

Yaşlı kadının eline tutuşturduğu koyu renkli cam şişenin ağırlığını kemerinden sallanan kadife kesenin içinden bile hisseden Braga, Kır Cadısının sözlerini anımsadı. "Gölgeni yakaladığında bu şişedeki sıvıyı kullanarak şifacılara yem etmelisin. Böylece seçilmişin kim olduğunu ortaya çıkartabilirsin."

Braga, Cadının söylediği her şeyin gerçekleşmediğini çoktan öğrenmişti ve kendisini asıl hedefinden, hakkı olanı almaktan alıkoymasına sadece çok kısa bir süre daha tahammül edecekti.


Sanjati (Boşnakça): Rüya

Saklı Yıldızın SeçilmişiWhere stories live. Discover now