İnanç ve kararlılıkla kendi kendisine mırıldandığı sözler ne yazık ki gözlerini açıp rüyada olsa bile Kaane'in cansız bedenine bir kez daha bakması sağlamaya yetmiyordu.

Nihayet boğazından yükselen güçlükle bastırılmış bir hıçkırıkla yattığı yerden doğrulduğunda, yanakları ılık gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Geceliğinin uzun kollarını yüzünü kurulamak için kullanmakta sakınca görmeyen kadın, içinden kopmaya devam hıçkırıkları bastırmaya çalışarak el yordamıyla yatağının yanında bıraktığı gümüş hançere uzandı. İyileşmeye fırsat bulamayan avcunun içindeki kesiklere bir yenisi eklenirken beyaz tabağa düşen damlara çekilen zehri görünce rahatlayarak tuttuğu nefesini saldı. Günlerdir devam eden kabuslarıyla başa çıkamasa da en azından yeteneğine sahip olduğunu, sevdiklerini koruyabileceğini bilmek çaresizliğe kapılmasını engelliyordu.

***

Odadan çıktığında kapıyı karşılayan duvara yaslanmış bekleyen Qua'yı gördü. "Günaydın," dedi sıcak bir karşılık alamayacağını bilerek. "Çok bekletmediğimi umarım."

Arkasından aldığı güçle doğrulan Qua, Elda'yı baştan aşağı süzmesine rağmen herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçınarak sadece "Bekletmediniz," dedi.

Gittikleri yönü siyahi kadının tayin etmesine izin veren Elda, derin bir nefes aldıktan sonra mırıldandı: "Bu durumun hoşuna gitmediğini biliyorum. Ama inan benim için de kolay bir karar olmadı."

"Benim onayıma ihtiyacınız yok," diyerek genç kadının sessizliğe bürünmesine neden olan Qua verdiği sert tepkiden hoşlanmamıştı. Olayların Elda'yı ne kadar hırpaladığını fark edemeyecek kadar kör değildi. Yine de onu, Kaane için bir zayıflık olarak görmekten vazgeçemiyordu. Düşünceleri ansızın olduğu yerde durup kolunu yakalayan genç kadın tarafından bölündü.

"Onayını istemiyorum," dedi Elda çenesini kaldırarak. "Sadece hayatın pahasına, ne olursa olsun, sana ne emir verirse versin önceliğinin onu korumak olacağını bilmek istiyorum."

Başını daha fazla dayanamıyormuşçasına iki yana sallayan Qua "Umarım buna değiyordur," dedi ve kolunu çekip kurtardıktan sonra ardına dönmüştü ki genç kadının yumuşak fısıltısını duydu.

"Değiyor..."

Yenilgiyle omuzlarını düşüren siyahi kadın yürümeye başlamadan önce homurdandı: "Önceliklerim konusunda endişe etmenize gerek yok."

***

Şafak Konağının dışında güneş tüm ihtişamıyla parıldıyordu. Farklı boylarda kesilmiş iki koca kütüğü omuzlarına almış Tano çoktan terden ıslanmış gömleğini çıkartıp bir kenara atmıştı. Sığındığı ağacın serin gölgesinden talimatlarını sıralayan Manu'nun önüne gelerek taşıdığı kütükleri adamın ayaklarının dibine atıverdi. "Madem çok biliyorsun, sen yap."

Manu, ayaklarını ezilmekten kurtarmak için son anda başının üstündeki alçak dala tutunup havada asılı kaldıktan sonra yavaşça kendini yere bıraktı. "Bunca zaman farklı kaslarımızı geliştirmiş olmamız benim suçum değil koca oğlan."

Tano hırlayarak adama doğru döndüğünde araya giren Cair, eliyle iri yarı arkadaşını geriye iterken "Olin'i gören oldu mu?" diye sordu.

Güneşten korunmak için geniş kenarlıklı hasır bir şapkayla dolaşan soluk benizli Iska elindeki çekici çiviye vurmadan önce sırıttı. "Sabah sadağıyla yayını alıp çıktı."

Bakır rengi saçları güneşin altında alev almış gibi görünen Ura'nın pürüzlü sesi yükseldi. "Belki de çocuklar için başka bir oyun hazırlıyordur."

Saklı Yıldızın SeçilmişiWhere stories live. Discover now