Kendini 'Şah' sanan küçük 'Piyon'...

811 69 33
                                    

Yoo Jung'un gözünden:

Bu ne?

Bu da nesi?

Ne bu?

Herşey ışık hızıyla gelişmişti. Ken'le konuşurken birden beni öpmesi. Bu... Bu gerçekten ondan hiç beklemediğim bir şeydi... Ve ne demişti? 'Benim adım, Jae Hwan' mı? Bu zaten bildiğimiz birşey değil miydi?

Ellerim biri olay yerine girmiş ve 'Eller havaya!' diye bağırmış gibi havadaydı. Ayrıca gözlerim yüzüne spot ışıkları tutulmuş tavşan gibi kocaman açılmış ve minimetre ötemde huzurla kapalı olan Ken'in gözlerine sabitlenmişti.

Yaşadığım şok yüzünden olduğum yerde donduğum için olsa gerek, bir süre nefes almayı bile akıl edememiştim. Nefes almak istediğimde bir kez daha gerçeği kavradım.

Dudağımdaki dudaklar Ken'indi. Hani şu Kore'deki evimizde neredeyse kendi rızamla öpmek üzere olduğum Leo'nun değil, Ken'indi...

Tüm gücümle Ken'i ittim. İtmemle birlikte dengesi bozulan Ken bir iki adım geriledi. Geri çekilirken açtığı gözleri şimdi yere bakıyordu ve sağ elini aynı benim gibi dudaklarına götürmüştü.

"Sen..." diye mırıldandım. Kendi sesimi kendim duymakta bile zorlanmıştım. Ve yaşadığım şaşkınlık sesimden bile hissediliyordu.

Ken, "Ö-özür dilerim." diye kekeleyerek kafasını yerden kaldırıp gözlerimin içine baktı. " Bir anda oldu. Ben ... Ben gerçekten özür dilerim!"

Ve ben daha onu dövemeden, kızamadan veya sorgulayamadan beni öylece bırakıp kaçarcasına hızla merdivenleri inmeye başladı.

Arkasından öfkeyle "KEN!" diye bağırıp kaçışını izlemek için döndüğümde nefesimin kesildiğini hissettim. Çünkü tam karşımda tüm asaletiyle Leo duruyordu. Ken'in koşar adım indiği merdivenlerde yolunu kesip önüne geçtiğini gördüm.

Bilirsiniz... Leo hayata diss atan bir afet. Ama o anda... gözlerinde gördüğüm o ifade... Şimdiye kadar onun o güzel yüzünde hiç görmediğim bir ifadeydi. Ayrıca onu görünce kendim hata yapmadığım halde olduğum yerde ürperdim. Şaşkınlıkla ağzım aralanırken dudaklarımdan ismi dökülmüştü.

"Leo?"

Ken'e attığı bakışların aynısını bana çevirdi. Ben vücuduma komut vermediğim halde, vücudumun bir iki adım gerilediğini hissettim. Gözlerim dolmuştu. Bana... aramızda kesin bir şey olmadığı halde suçlar gibi bakıyordu. Ken ise Leo'nun bana bakmasından yararlanıp yanında bir kaç saniye daha durduktan sonra koşarak merdivenleri indi.

Koşmasıyla birlikte elim otomatik olarak Ken'i durdurma isteğiyle havaya kalkmıştı. Beynim tamamen uyuşmuş olmasına rağmen ona ne bağırabilmiş, ne de başka bir tepki verebilmiştim. Ken'in kapıyı çarparak binayı terk etmesinin ardından gözlerim tekrar Leo'nun gözlerine takıldı.

"Leo, ben--" söze nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Beynim yaşadığım şoktan dolayı hala donmuş haldeydi. Ama zaten ben daha konuşamadan Leo lafımı böldü.

Bana arkasını dönüp bir iki basamak alta indikten sonra sağ elini kaldırıp üç yeri işaret etti. "Burada, şurada ve orada... Alt katı izleyen kameralardan merdiveni çeken üçü var. Ama üçünün de sizi çektiğini sanmıyorum." ve daha fazla konuşmadan merdivenleri inmeye devam etti. Öyle bir durumdayım ki, kameraya yakalanmadığımız gerçeğine bile sevinemiyordum.

"Le-Leo?" diye kekeleyerek peşinden koştum. "Bir dakika açıklayabilirim." Merdivenin başında kolundan yakalayıp onu durdurdum. "Yani aslında açıklayamam ama deneyebilirim. Yani neler olduğunu bende bilmiyorum ama..."

Who? of VIXXWhere stories live. Discover now