14 - Belki başka bir gün.

1 1 0
                                    

Kapımın yavaşça tıklanmasıyla yatakta doğruldum, saatlerdir uyanıktım fakat aşağı inmek istemiyordum. Belki de aşağı indiğimde yargılanmaktan korkuyordum, önceki yaşananları göz önünde bulundurarak.

İçeri girebilirsin bile dememe fırsat kalmadan odamın kapısı açıldığında şaşırmadım. Burada kimse kimsenin özel hayatına saygı duymuyor gibiydi. Mektuplarınız okunabiliyordu, odanıza direkt girilebiliyordu, olabilecek şeylerdi bunlar.

"Kahvaltı." dedi içeri giren hizmetli kız, bana asla düzgün davranmayan hizmetli kız. "Seni çağırıyorlar, bekletme."

"Tamam." dedim, aynı zamanda kafamla onaylayarak.

Sanırım artık kaçabileceğim vaktin de sonuna gelmiştim, şimdi gidip onlarla yüzleşmem gerekecekti ve bizzat çağırdıkları için de kesin olarak gitmem gerekiyordu.

Oflayarak ayağa kalktım ve merdivenlerden aşağı indim. Gördüğüm manzara beni daha da germişti çünkü masada sadece Paris ve Daemon oturuyordu.

Tek kelime etmeden masaya oturdum, konuşmayacaktım. Bir şey derlerse cevap verebilirdim ama kendi isteğimle herhangi bir sohbet başlatmayacaktım.

"Babam bugün gelmeyecek." dedi Paris bana dönerek, tek kelime etmeden kafamla onayladım.

Paris benimle konuşuyordu fakat Daemon masaya oturduğumdan beri yüzüme bakmamıştı.

Paris ben cevap vermesem bile bir iki gün önce yaşadığı talihsiz bir mektup karışması olayını anlattı, söylediğine göre genç bir leydi yakın arkadaşına dedikodu yapmak için göndereceği bir mektubu yanlışıkla ona göndermişti.

Bunun hakkında komik olmayan şakalar yapıp bizi güldürüp ortamı yumuşatmaya çalışıyordu, ona ufak bir tebessüm ile cevap verdim.

Sonra odanın dekor düzeninden bahsetmeye başlayınca bu sefer ben de aynı Daemon gibi onu görmezden geldim.

Bizim cevap vermememiz üzerine Paris de sessizleşti ama hala konuşmak istediğini hissedebiliyordum. Yine de ne Daemon ne de ben ağzımızı açıyorduk.

Bu kahvaltı masası gittikçe sinir bozucu bir hal alıyordu, kimsenin konuşmadığı ve herkesin gergin olduğu bir masa canlandırın aklınızdan. Ben işte tam olarak o masada oturuyordum şu anda, dünkü Daemon ile yaptığımız sözde 'antrenman' yüzünden ortamda çok derin bir gerginlik vardı. Öyle bir gerginlik ki Paris'in komik olmayan şakaları bile ortamı yumuşatmaya yetmiyordu.

Yemeğimle oynuyordum çünkü bu masadaki kimseye daha fazla bakmak istemiyordum. Evet, Paris de dahildi buna. Bir an önce yemeğimi yiyip kalksam benim için iyi olurdu.

"Konuşmayacak mısınız?" dedi Paris, deminden beri gerek komik olmayan şakaları gerek de boş yere odayı ve yemekleri övmesiyle susmamıştı bir türlü. "...küs mü kalacaksınız?" diye sordu direkt, belli ki hiçbir şey olmamış gibi yapıp aramızı düzeltmeye çalışmaktan sıkılmıştı.

"Sadece çocuklar birbirlerine küserler Paris..." dedi Daemon, ona bakmasam da bana baktığını hissedebiliyordum. "...ben belirli bir olgunluğa eriştim, başkalarının aksine çocuk değilim." dedi imayla, imasını hissetmiştim.

Bana çocuk mu demişti az önce? Nasıl olur da bu kadar patavatsız olabiliyordu?

Sakin ol Lara, dedim kendi kendime. Seninle aynı dilde konuşmayan biri ile anlaşamazsın. Onun tek bildiği kendi doğruları, başkalarının düşüncelerini umursamıyor.

"Değil mi ağabey?" dedi Paris gülümseyerek, ağzım açık bir şekilde sinirli bakışlarımı ona yönelttim. Onun bu dediğini onaylamış mıydı bir de? Paris de ağabeyi gibi kafayı sıyırıyordu demek, ne güzel iki deli başıma kalmıştı! Masaya oturduğumuzdan beri ilk kez ona baktığım için istediğini elde etmişcesine gülümsedi. Tabi ya, ikimizin de dikkatini çekebilmişti bir saatin sonunda, amacı da dikkatimizi çekmekti. "...burada kimse çocuk değil, neden öyle davranalım ki?" dedi gözlerini ikimize de dikerek.

Olseian'ın LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin