3 - Sonraki görüşmemize kadar, elveda.

4 1 0
                                    

Yine buradaydım, tekrardan. Uyanamadığım bir rüyanın içerisine sıkışmış gibi hissediyordum kendimi. Bazen olanlar için evreni suçlamak istiyordu, neden böyle değişik olaylar hep benim başıma geliyor diye fakat bunu yapmak da istemiyordum çünkü beni öldürmeyen ne kadar acı dolu olay varsa hepsi kişiliğimi şekillendirmişti. Belki de bunları yaşamasaydım şu an olmak istediğim kişi olamayacaktım.

Başkalarının benimle gurur duymalarına da ihtiyacım yoktu, ki hiç kimse duymamıştı. İnsanlar kendileri dışındaki insanların başarılarıyla gurur duyma konusunda bencil olabiliyorlardı. İhtiyacım yoktu zaten çünkü ben kendimle gurur duyuyordum. Onca fırtına içerisinde ayakta kalmıştım, kendi ayaklarım üzerinde durmuştum. Birinin yaşadıklarımı takdir edip, birinin benimle gurur duyduğunu söylemesine ihtiyacım yoktu. Sahip olduğum her şeyi tırnaklarımla kazıyarak almıştım ve ben zaten kendimle gurur duyuyordum.

Gurur duymadığım tek bir şey varsa o da; önceki hayatımda kimsenin dengesizliklerini çekmeyip bu hayatta ise etrafımın fazla öfke sorunları olan kişilerle dolu olmasıydı ve benim onların dengesizliklerine katlanmak zorunda olmamdı.

"Senin yüzünden baloya geç kalmak istemiyorum. Hızlı olmazsan seni almadan gideceğiz Esila!" diye bağırdı Paris sesini yükselterek. Gözlerimi devirdim ve sakin olmaya çalıştım. Daha bugün tanışmıştık ve ilk günden ikisinden de nefret etmiştim. Sınırımı merak ediyordum, acaba hangi gün kontrolden çıkıp patlayacaktım? Şimdilik kendimi sakin olmaya zorladım, bu saçma evrenden çıkar çıkmaz kurtulacaktım hepsinden.

Hızlıca üzerimdeki elbiseyi düzeltip Paris ve Daemon'un yanına gittim. Sanırım onları fazla bekletmiştim, düşünce alemime dalmıştım tekrardan.

Aşağı indiğimde ikisinin de gözleri üzerimdeki elbiseye odaklandı. Giydiğim elbise lila renginde uzun ve kabarık bir elbiseydi, üzerinde altın gibi gözüken çiçekler vardı, hayatımda bundan daha masalsı bir elbise görmemiştim. Bütün servetinizi yatırsanız bile alamayacağınız türden bir elbiseydi.

"Fareye benzemişsin." dedi Paris sakince. Beni sinir etmek için dediyse, fazlasıyla başarılı olmuştu. Giydiğim elbisenin rengi açık mor menekşelerin rengi gibiydi, bu renk cidden insana huzur veriyordu. Elbise gayet güzeldi ve beni tahmin ettiğimden de güzel göstermişti. Gayet hoş görünüyordum, neremi fareye benzetmişti?

Paris'i ciddiye almayacaktım elbette, daha tanışalı bir gün olmuştu. Neden onun benim kıyafet hakkındaki seçimlerimi yargılamasına izin verecektim ki? İstediğini diyebilirdi, ben beğenmiştim sonuçta.

Daemon'un dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Sanırım gülmek istiyordu fakat ciddi duruşunu da bozmak istemiyordu. Ciddiyetinden ödün veremezdi sonuçta, itibar takıntılı kraliyet herifi bozuntusu. Yine de göz devirme isteğimi bastırıp cevap verdim.

"Teşekkür ederim, sen de pek bir şeye benzememişsin." dedim ifadesizce.

Yalan söylüyordum, ikisi de gerçekten güzel giydirilmişlerdi. Her taraflarında altın madalyonlar vardı. Paris'in giydiği gri ve mavi karışımı takımı göz kamaştırıcıydı, Daemon ise saçlarını tamamen geriye attırmış ve maviyle karışık siyah takımı giymişti, ikisi de göz kamaştırıcıydılar ama bunu onlara söylemeyecektim tabiki.

Paris'in suratı hızla düştü, kaşlarını çatmıştı ve dediklerime feci bir şekilde sinir olmuş gibi baktı bana, dediğime mi bozulmuştu? Ten rengi buğday tonlarında olsa da yüzü çok çabuk kızarabilecek bir yapıya elverişliydi ve şu an kızarmaya mı başlamıştı, yoksa bana mı öyle geliyordu? Bozulduysa da bozulsun, ben de bozulmuştum.

Kafamı sağa çevirdiğimde Daemon'un bana baktığını gördüm, Paris'e dediğime sırıtıyordu. Bu sefer gülüşünü tutmuyordu ayrıca, benim Paris ile uğraşarak onun gülümsemenini sağlayacaksam bunu bütün gün yapabilirdim, ben de zevk alıyordum sonuçta.

Olseian'ın LanetiWhere stories live. Discover now