chapter 10

138 17 25
                                    

"beni öptün." diye mırıldandı eren parmaklarını dudaklarının üzerinde gezdirirken, düşündükçe yanakları kızarıyordu.

ve o bunu dile getirdikçe, sen de utanıyordun.

kaç defa söylemişti, saymayı bırakmıştın artık. bir, iki, üç, belki dörtten de fazla.

"neyse ne işte." dedin bıkkınlıkla, gerçi bıkkınlıktan çok utana sıkıla söylediğin bir şeydi bu. senin aksine o  fazlasıyla keyifliydi.

"tekrar öpsene, lütfen." ve yine söyledi. yine, yine ve yine. ne zaman "beni öptün." dese, ardından bunu söylüyordu. komik olan kısım ise, bunu söylerken asla utanmıyor oluşuydu. küçük bir çocuk gibi ısrar ediyor, gözlerinin içi parlıyordu.

"tekrar söylüyorum eren, öpmeyeceğim."

ara sokağa döndüğünüzde eren seni durdurdu, ne yapacağını anlamıştın aslında, içinden bir ses durmaman gerektiğini söylese de durmuştun bir anda.

"o zaman ben öpeyim?"

"olmaz." dedin gülerek.

"olur."

"olmaz eren, inatlaşma."

"dudağının kenarında bir şey kalmış ama."

kontrol ettin, yoktu hiçbir şey. o an dank etti. küçük bir kahkaha patlattın ve onu ardında bırakarak yürümeye devam ettin.

"sevgilim beni öpmüyor, bu nasıl iş ya?" dedi eren olduğu yerde, seni izlerken.

"sevgilin?" dedin omzunun üzerinden yeşil gözlerin sahibine bakarken. "olsana, sevgilim." dedi.

senden bir cevap alamayınca tekrarladı. "sevgilim ol, sevgili olalım."

ve sonrasında dediklerini duymadın, dediyse eğer. "evet." demek istiyordun ama düşüncelerin buna engel oldu.

daha önce hiç sevgilin olmamıştı. hem... sevgili olursanız, bir gün ayrılacaktınız.

ve eren hayatından tamamen çıkacaktı.

bunu istemiyordun, eren'i kaybetmek istemiyordun. tek arkadaşındı. tek fark, arkadaşlar böyle şeyler yapmıyordu.

arkadaş mıydınız?

eren'in sana yaklaştığını fark etmemiştin bile, tüm bu düşünceler zihnini meşgul ederken. eren ise ne düşündüğünü az çok tahmin ediyordu. o seni, senin düşündüğünden daha çok tanıyordu.

"[Y/N]." yüzünü ellerinin arasına aldı, ona bakmanı istiyordu. "ne düşündüğünü biliyorum, öyle bir şey olmayacak." dedi.

olacaktı, yalan söylüyordu.

sadece "eve gitmek istiyorum." dedin. ne dediklerine bir cevap verdin, ne de çocuğa baktın. yavaşça geri çekildin, çekilmeye yeltendin ama eren buna izin vermedi.

"dediklerimi hiç umursamıyor musun? beni hiç önemsemiyor musun [Y/N]?"

"eve gitmek," gözlerin çocuğun yeşillikleri ile buluştu. o kadar içten, o kadar büyük bir sevgiyle bakıyordu ki devamını getiremedin. çok savunmasız hissettin, hep öyle hissediyordun eren'in yanındayken, hep de öyleydin ama bu sefer farklıydı.

gerçekten savunmasızdın.

"sana olan sevgimi çok hafife alıyorsun. belli ki dediklerime inanmıyorsun, bana güvenmiyorsun ama lütfen, sevgimi görmezden gelme."

eren'in elleri bileğini öyle sıkı kavramıştı ki, acısını yeni hissediyordun. eren de yeni farkına varmış olacak ki tutuşunu gevşetti, bir cevap almak için bekledi önce, ama karşılığını alamayınca tamamen bıraktı kolunu.

"eve kadar bırakayım seni, hadi."

"gerek yok." dedin sırtını ona dönerken, "kendim giderim, teşekkür ederim."

eren'in bunu bir red olarak düşünmesinden korktun, reddetmek istemiyordun ancak kabul edecek kadar da cesaretli değildin.

hızlı adımlarla uzaklaştın oradan, eren'den. göz ucuyla arkana baktığında gitmiş olduğunu gördün.

yol boyunca düşündüğün tek şey eren'in söyledikleri oldu. onu üzmüştün. neden bir şey söylememiştin?

ya şimdi korkaklığın yüzünden kaybettiysen onu?

evinin önüne geldiğinde, durup birkaç saniyeliğine eve baktın, içeri girmek istemedin. çünkü biliyordun ki duvarlar üzerine üzerine gelecekti, bunu istemedin.

eren ile geçirdiğiniz bu güzel günü de mahvetmek istememiştin.

kafeye geri dönmeye karar verdin, eren'i görme umuduyla. dönecek ve konuşacaktın. kararlıydın.

yürüdün, hızlı adımlarla yürüdün, koşmaya başladın en sonunda. eren, "evet." cevabını almayı hak ediyordu, "seni seviyorum." cümlesini duymayı çok fazla hak ediyordu.

kafeye yaklaşıyordun git gide, otobüs durağının önünden geçtin koşarak, birkaç adım sonra durdun.

eren otobüs durağında oturmuş, bekliyordu. kulağında kulaklık, gözlerini kapatmış sırtını durağın camına yaslamıştı.

sessizce yanına yaklaştın, oturdun, eren de o sırada gözlerini açmıştı. hissetmişti birinin geldiğini, kokundan tanımıştı seni.

bakışlarınız buluştuğunda eren kulaklığını çıkardı, şaşkınca bakıyordu suratına.

"özür dilerim." dedin gülümseyerek, burukluğunu hissedebiliyordun eren'in. "sorun deği-" dedi, cümlesini bitirmesine izin vermedin.

"seni seviyorum."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 18, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

vas 16 | yeager Where stories live. Discover now