chapter 07

279 45 8
                                    

𝗰𝗹𝗼𝘂𝗱𝘆冲突   ᜔۪۫   

اوووه! هذه الصورة لا تتبع إرشادات المحتوى الخاصة بنا. لمتابعة النشر، يرجى إزالتها أو تحميل صورة أخرى.

𝗰𝗹𝗼𝘂𝗱𝘆冲突   ᜔۪۫   

"ha? yani, siz üvey kardeş misiniz?" gözlerin kısılmış, sesin olduğundan daha yüksek çıkmıştı. İkisine de şüpheli bakışlar atarken armin küçük bir kahkaha attı, bu sana istemsizce bir oyunun kurbanı olduğunu düşündürmüştü.

"evet," dedi mikasa, sarışın çocuğun yanından geçip eren'in yanına ulaştı ve gülümseyerek koluna girdi. "üvey de olsak benziyoruz bence."

"alakası yok." diye tısladı eren, kolunu sertçe çekti ve adımlarını hızlandırdı. başta, senin rahatsız olacağını düşünse de şimdi rahatsız olan kendisiydi, onları yanında getirmemesi gerektiğini en başından beri biliyordu. Sana yandan bir bakış attığında, yüzündeki gülümsemeyi gördü ve bir anlığına duraksadı.

gülümsemek en çok sana yakışıyordu gerçekten.

"cidden çok güzel birisin [Y/N], birlikte daha fazla vakit geçirelim lütfen." genç kız, elini sıkıca tutup seni kendine doğru çektiğinde eren bıkkınlıkla bir nefes verdi, seni olabildiğince uzaklaştırdı ve bıraktığı için pişmanlık duymaya başladığı elini tekrardan avuçlarının arasına aldı.

"fazla yakınsın mika, onu rahatsız etmeni istemiyorum." dedi eren, okulun bahçesine bir göz attı ve birkaç tanıdık yüz görünce, arkadaşlarını oraya yönlendirdi. "takılın siz."

"çok tatlı biri." diye mırıldandın adımlarını izlerken, etrafına bakamıyordun çünkü insanların bakışlarının çok net bir şekilde üzerinizde olduğunu hissedebiliyordun. okul merdivenlerini birlikte çıkmaya başladığınızda, sınıfın ilk katta olduğu için burada ayrılacağınızı düşünsen de sessizce sınıfının önünden geçip, gittiniz. en üst katta, bir camın önünde durduğunuzda etrafta neredeyse kimse yoktu, buradan bahçedeki herkesi görebiliyordun. "sonunda... biraz sessizlik." dedi eren kısık bir sesle, seni kollarının arasına aldı ve sıkıca sarıldı.

"ihtiyacım olan tek şey buydu." parmakları, nazikçe saçlarını okşarken kafasını arkasındaki cama yasladı eren, böylelikle senin için daha rahat bir yer hazırlamış oldu. ancak uzun bir süre sessiz kaldığında, yeşil gözlü çocuk üzerine eğildi ve ne olduğunu sordu.

"beni gerçekten seviyor musun eren? senin için bir oyuncak mıyım yoksa..."

"neden kendini sevilmeyecek biri olarak gördüğünü anlamıyorum [Y/N]. seni sevdiğimin farkındasın ama bir tarafın buna inanmak istemiyor, neden?"

sesindeki yumuşaklık ve üzüldüğünü belli eden yorgun gözleri canını sıktı, doğru bir noktaya parmak basmıştı ve senin verebilecek bir cevabın bile yoktu.

neden kendini sevilmeyecek biri olarak görüyorsun?

bu zamana kadar hiç sevgi görmemiştin, bu yüzden mi böyle düşünüyordun yoksa sevilmeyi hak etmediğini bildiğin için mi böyleydi, bilmiyordun ancak hiç sevilmemişsen; sevilmeyi hak edip etmediğini de bilmene imkan yoktu.

seni sevdiğimin farkındasın ama inanmak istemiyorsun, neden?

çünkü benim için fazla iyisin eren. sevilmek için hiçbir nedenim yok, beni sevmenin hiçbir oluru yok. farkındayım, ama inanmak benim için çok zor.

"sormadım say, derse gitmeliyim." dedin çocuktan uzaklaşırken, ona sırtını çevirdin ve yavaş adımlarla merdivenlere doğru yürüdün. eren arkandan gelmedi, gidişini izledi ve en son, duyabileceğin şekilde konuştu.

"beni sevsen de, sevmesen de... seni her zaman seveceğimi söylemiştim," başını cama yasladı ve dışarıyı seyretti, "ben bizi, ikimizin yerine de seveceğim, sevilmeyi ne kadar çok hak ettiğini göstereceğim sana."

𝗿𝗮𝗶𝗻𝘆 𝗱𝗮𝘆 𝗶𝗻 𝘀𝗽𝗿𝗶𝗻𝗴 ⊹ ࣪˖⁩

اوووه! هذه الصورة لا تتبع إرشادات المحتوى الخاصة بنا. لمتابعة النشر، يرجى إزالتها أو تحميل صورة أخرى.

𝗿𝗮𝗶𝗻𝘆 𝗱𝗮𝘆 𝗶𝗻 𝘀𝗽𝗿𝗶𝗻𝗴 ⊹ ࣪˖⁩

"yağmur başladı, gidelim mi?" diye bir ses duydun yanı başından, kafanı oraya çevirdiğinde eren'in arkadaş grubu olduğunu gördün. diğerleri konuşmaya devam ederken yeşil gözler sana odaklanmıştı, tek kelime etmeden öylece bakıyordu sana.

görmezden gelerek bakışlarını tekrardan yola çevirirken eren yerinde doğruldu, çantasını kaptı ve arkadaşlarına veda ederek oradan ayrıldı. yavaş adımlarla, sessizce arkandan geliyordu.

saçların hafif hafif ıslanırken yağmurun tadını çıkarmak istedin, normalde her sabah evden çıkmadan önce hava durumunu kontrol etmene rağmen bu sabah edememiştin, eren yüzünden. sinirli ya da pişman değildin, böyle bir havada şemsiyesiz dolaşmamıştın uzun zamandır. güzel hissettiriyordu.

hâlâ, peşinden gelen eren'in varlığını fark etmediğinden dolayı tek başına yürümeye devam ediyordun. cebinden bir titreşim yükseldiğinde duraksadın ve hızlı bir şekilde telefonunu çıkardın, ekrandaki ismi gördüğünde neredeyse unutmak üzere olduğun şeyi hatırladın.

alınacaklar listesi.

aramayı kabul edip, telefonunu kulağına götürdün ve beklemeye başladın. "çıktın değil mi okuldan?" diye sorduktan sonra aceleyle devam etti. "markete uğramayı unutma." ve ardından aramayı sonlandırdı.

"evet..." diye mırıldandın telefonunu cebine geri koyarken, dönüş yolunun üstünde küçük bir market bulunması ilk defa işine yaramıştı. cebindeki kağıdı çıkarıp ıslanmasını umursamadan yazılan malzemeleri tek tek okudun, adımlarını o sokağa yönlendirdin ve hızlandın.

eren de adımlarını hızlandırdı, ancak o senin aksine, ıslanmamak için ceketini başının üzerine koymuştu.

"merhaba," diyerek ittirdin kapıyı, küçük olmasına rağmen oldukça doluydu dükkanın içerisi – aradığın her şeyi bulman mümkündü. iki kutu süt almak için içecek reyonuna doğru yürüdün, ekmek, hazır çorba, mısır gevreği ve birkaç şey daha aldıktan sonra kasaya ilerledin ve adamın aldıklarını poşetlemesini beklerken etrafına bakındın. kapının dışında, sırtını cama yaslamış bekleyen birini gördüğünde bunun hemen eren olduğunu anladın, parayı ödedikten sonra dışarıya çıktın.

"neden buradasın?" dedin ona bakmadan, poşeti daha sıkı kavradın ve sabırla vereceği cevabı bekledin.

"poşetleri taşımana yardım edebilir miyim?" diye mırıldandı, eli yavaşça seninkilere uzandı ve durdu, olumsuz bir cevap vermenden korkuyordu eren. önceden olsa verdiğin cevabı o kadar da umursamazdı, saatler önce aranızda geçen konuşma önemli kılmıştı senin cevaplarını.

kafanı yerden kaldırdın ve ikinci poşeti eren'e uzattın, yüzünde küçük bir tebessümle cevap verdin.

"teşekkür ederim."

vas 16 | yeager حيث تعيش القصص. اكتشف الآن