chapter 01

488 54 64
                                    

kapalı perdelerden içeriye sızan küçük bir ışık, yeni günün habercisi gibi, yavaşça yüzünü okşadı ve rahatsızca yerinde kıpırdanmana sebep oldu.

sabah. sabahlardan, yeni bir güne başlamaktan nefret ediyordun. özellikle kötü bir gece geçirdiysen, baş ağrısıyla uyanman kaçınılmazdı.

daha fazla kaçamayacağını anladığında derin bir nefes aldın ve doğruldun, gözlerin sakince etrafında gezinirken gördüğün rüyayı düşündün.

berbattı, bir cam fanusun içerisindeydin. Yanında, seni izleyen bir sürü insan vardı ama onlara ne dokunabiliyor, ne de yardım isteyebiliyordun. onlar sana sadece gülümsüyordu, her şey yolundaymış gibi davranıyorlardı.

sonrasında ise seni yalnız bıraktılar, kurtarmaya çalışmadılar bile. görmezden geldiler.

gün içinde yaşadıklarının aynılarını yaşıyordun her seferinde uyurken, uykunda bile huzur bulamıyordun.
Bu asla mutlu olamayacağın anlamına mı geliyordu?

"sanırım." diye söylendin kendi kendine.

tek arkadaşın yine kendindin, çok iyi bir arkadaş sayılmazdı belki de, ama yalnız kaldığında sadece kendinle konuşabiliyordun.

giç arkadaş edinmeye çalışmış mıydın ki? kimsenin seni sevmeyeceğinin, seninle vakit geçirmek istemeyeceğinin farkında olduğun için hiç arkadaş edinmek için de uğraşmamıştın.

düşüncelerinden sıyrılmak için kafanı iki yana salladın, ayağa kalktın ve küçük adımlarla dolabına yürüdün. siyah dolabının yanındaki kapıya kaydı bakışların, adım sesleri buraya yaklaşıyordu.

ve birkaç saniye içinde kapı açıldı, görüş alanına giren baban uyandığını görünce kafasıyla onayladı ve bir şey söylemeden çıktı. sen aşağıya inene kadar evde kimse kalmazdı, tek başına oturup okul saatini beklerdin.

dolap kapaklarını açtın ve önünde, hazırda bekleyen okul kıyafetlerini çıkardın. hızlı bir şekilde ev kıyafetlerinden kurtulup, üzerini değiştirdin ve aynanın karşısında bir süre durup kendini izledin.

üzerindeki okul kıyafetleri bile diğerlerinde durduğu kadar güzel durmuyordu sende. saçların da uzamıştı.

"kesmeliyim sanırım." dedin masanın üzerindeki lastik tokayla saçını sıkıca bağladıktan sonra, saate bakmak için telefonuna uzandın.

7:45ve iki yeni mesaj.

şaşkınlıkla ekrandaki bildirime baktın, ailen dışında neredeyse kimseye numaranı vermemiştin. bildirime tıkladın ve yazılanları okumadan önce kim olduğunu anlamak için profiline baktın.

ekranda yazan isim gözlerinin biraz daha açılmasına sebep oldu. "e. yeager"

aynı sınıfta olmasanız da arkadaşlarının senin sınıfında olması sebebiyle sürekli onu görüyordun, hiç konuşmamıştınız daha önce.

profil fotoğrafı yoktu, bu yüzden bir süreliğine gerçekten o olup olmadığı konusunda tereddütte kalsan da yapabileceğin bir şey yoktu, yazdığı mesajlara göz gezdirdin kısaca.

unknown:
güldüğünde ne kadar güzel görüneceğini düşündüm
sanırım bunu görmek için her şeyi yapardım

"ne?" yanaklarının kızardığını hissettin, seninle dalga geçtiği düşüncesi henüz aklını karıştırmaya başlamamıştı. ilk defa birinden, böyle bir mesaj almıştın. bu biraz şüpheli bir durum da olsa, yüzünde yersiz bir tebessüm oluşmuştu.

aptal, seninle sadece eğleniyor.

"ha, dalga geçiyor..." dilinle dudaklarını nemlendirdin ve aptal konumuna düşmemek için hiçbir şey yazmadan, mesajları sildin. yüzündeki gülümseme yavaşça soldu, ona sormalı mıydın?

konuşurken komik duruma düşebilirdin, bir daha yazacağını da düşünmüyordun zaten, sormasan da olurdu. hem ne diyecektin ki, konuşmaya çalışsaydın?

bir an önce bir şeyler atıştırmalı ve okula yetişebilmek için evden çıkmalıydın, hızlı adımlarla aşağıya indin ve mutfağa girdin. şanslıydın ki birkaç şey bırakmışlardı senin için, eve döndüğünde annene bunun için teşekkür etmeliydin.

meyve suyundan bir yudum daha aldın, saatine baktın ve çıkmak için kapıya ilerledin, dışarı çıkar çıkmaz seni karşılayacak görüntüyü düşündün bir anlığına.

ilkbahar gelmişti, sakuralar seni, sen okula ulaşana kadar yalnız bırakmazdı. sanırım bu yüzden ilkbaharı fazlasıyla seviyordun.

köşede duran çantanı taktın, unuttuğun bir şey olmadığına emin olduktan sonra kapıyı açtın. hayal ettiğin manzara ile gördüğün şey aynı değildi. yeşil gözler, gülümseyerek karşıladı seni. bir anda bu şekilde ortaya çıkması doğru değildi ama kendini tutamamıştı ve buradaydı işte.

"sen... ne?" söyleyebildiğin tek şey bu oldu, devamı gelmedi. meraklı gözlerin çocuğun üzerinde gezindi, en son bakışlarıyla buluştu.

eren mahcup hissetti, önce senin numaranı bulmuştu ve şimdi evinin önündeydi, bunun korkutucu olabileceğini hiç düşünmemişti.

"üzgünüm," diye başladı lafına, duraksadı ve dudaklarını ıslatıp derin bir nefes verdi. onun devam etmesini beklerken bakışlarını kaçırdın ve dışarıya bir adım attın, ardından kapıyı kapadın. eren her hareketini dikkatle izledi, hep böyle yapardı zaten.

nasıl toparlayacağını bilemediğinden, yapılacak en mantıksız şeyi yapmaya karar verdi. Bir anda kolundan kavradı ve koşmaya başladı, ne tür bir tepki alacağını umursamadan. bedenin onun peşinden sürüklenirken bir şey yapamadın, şaşkındın ve ağzını açıp tek bir kelime bile edemez haldeydin şu anda.

"böyle olmasını istemezdim." dedi eren gülerken, omzunun üzerinden sana bir bakış attı ve önüne döndü. halinden memnun görünüyordu.

insanların bakışlarını üzerinde hissettin, bu seni rahatsız etti ve konuşma kabiliyetini geri kazanarak, çocuğa durmasını söyledin.

"... ne yapıyorsun?"

eren birkaç adım daha attı, yavaşladı ve olduğu yerde kaldı. "aptal," diye mırıldandı, bileğini bıraktı ve yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemeyle sana döndü. sana mı yoksa kendine mi söylediğini anlamaya çalışırken kaşların çatılmıştı.

"baştan başlayalım." elini sana doğru uzattı.

"ben eren yeager, seninle arkadaş olmak istiyorum çünkü uzun bir süredir ilgimi çekiyorsun."

vas 16 | yeager Where stories live. Discover now