chapter 02

406 60 37
                                    

strand – agent blå ❞

"evin, her sabah yürüyerek gidip gelmek için fazla uzak değil mi? Sanırım yürümeyi seviyorsun."

eren etraftaki ağaçlara bakarken, kafanı kaldırıp çocuğa baktın. nasıl olmuştu, neden olmuştu bilmiyordun ama onunla birlikte yürüyordun.

sana, seninle ilgilendiğini söyledikten sonra senden bir cevap beklemediğini de belirtmiş, sadece ona izin vermen gerektiğini eklemişti.

öyle yaptın, ona izin verdin ve ona izin verdiğin için, şu anda birlikte yürüyordunuz.

"evet, seviyorum." diye mırıldandın bakışlarını yola çevirirken, garip bir şekilde; rahatsızlık duyman gerekirken, yanında biri olduğu için ilk defa mutlu  hissediyordun. mutluluk muydu? emin değildin, karışık ve daha önce hissetmediğin bir şeyler olduğu kesindi. etrafında biri olması, böyle hissettiriyor olmalıydı.

"saçların böyle güzel görünüyor," dedi eren, seni izlerken. "ama," eli sana doğru uzandı ve saçlarını sıkıca kavrayan tokadan yavaşça kurtuldu.

"böyle daha rahat hissediyor olmalısın." gözleriyle gülümsedi, saçlarını hızlı bir hareketle düzeltti ve tokayı bileğine geçirdi.

"arkadaşların... böyle şeyler yaptığını sanmıyorum?" çekingen, ama meraklı bir ses tonuyla sordun. neredeyse okula yaklaşmıştınız, bu yüzden hareket ederken daha dikkatli olmalıydın.

"evet yapmıyorlar." eliyle ensesini kaşıdı ve kafasını hafifçe eğdi, böyle fazla sevimli görünüyordu. "ama seninle sadece arkadaş olmak istemiyorum."

arka taraflarda bir yere takıldı gözleri, elini kaldırdı ve selam verdi arkadaşına. kim olduğuna bakmak için döndüğünde gülümseyerek sana bakan birini gördün, armin arlert ve yanındaki kız, mikasa ackerman.

eren'in, onunla çıktığına dair dedikodular vardı ve gerçekse, şaşırmazdın. o gerçekten güzel bir kızdı, eren ise yakışıklı bir çocuktu, yakışıyorlardı.

"onlarla tanışmak ister misin?" ani sorusuyla şaşırdın, kafanı hızlı bir şekilde olumsuzca iki yana salladın.

"görüşürüz." gitmek için bir adım attın ama Eren, seni bırakmamakta kararlıydı. yüzüne doğru eğildi ve boylarınızı eşitledi.

"çıkışta seni bekleyeceğim, [Y/N]. eğer gün içinde sıkılırsan, nerede olduğumu biliyorsun."

göz kırptı ve diğerlerinin yanına gitmek için sana sırt çevirdi, arkasından şaşkınca bakakaldın ve birkaç defa gözlerini kırpıştırdın. onun bu rahat davranışları, aklında soru işaretleri bırakıyordu.

"amacı ne olabilir?"

"güzel bile değilim, onun gibi birinin benimle ilgilenmesi için hiçbir sebebi yok."

"neden bir anda böyle davranıyor?"

bu soruların cevapları sende değildi, ne kadar düşünürsen düşün asla doğrusunu bilemeyeceğin sorulardı bunlar – o söylemediği sürece.

sınıfına doğru ilerlerken sana söylediklerini, sana bakan yeşil gözlerini ve yaptığı şeyleri düşündün.

gün içinde seninle konuşmaya çalışacak mıydı? bunu yaparsa, diğerleri onun garip olduğunu düşünebilirdi. "umarım yapmaz." diye mırıldandın kapıyı açmadan önce, içinde kötü bir his vardı ve bu histen kurtulamıyordun.

eren, gün içinde bir iki defa sınıfa gelmiş ve geldiğinde de seninle sadece bakışarak anlaşmıştı. Yanına gelecek gibi olduğu anlarda, arkadaşları onu çağırdığı için gitmek zorunda kalıyordu ve memnuniyetsizliğini her halinden fark ediliyordu. öğle molasında biraz hava almak için dışarı çıktın, en ucra köşede sessizce oturdun ve güzel havanın tadını çıkardın, düşüncelerinin zihnini biraz da olsa rahat bırakmasını diledin.

eren'in bakışlarını yakaladığında bunun imkansız bir dilek olduğunu anladın, elinde siyah bir poşetle sana doğru geliyordu ve yanında da armin vardı.

armin, sınıfının en zeki öğrencilerinden biriydi ve gözlemlediğin kadarıyla insanlara yardım etmeyi seviyordu. Bazı günlerde, sana selam verirdi ancak hiç konuşmazdınız.

"yemek yememişsindir diye düşündüm." yanına otururken siyah poşeti kucağına bıraktı, sarışın çocuk da arkadaşının yanına otururken yüzünde büyük bir gülümsemeyle sana selam verdi.

"selam... aç değilim eren." poşeti tekrar çocuğa uzattın, ama eren, seni tamamen görmezden gelerek kafasını gökyüzüne kaldırdı ve bulutları inceliyormuş gibi yaptı.

armin, arkadaşının bu hareketine kıkırdadı. o da aynı eren gibi, çok güzel gülüyordu.

"tatları gerçekten güzel [Y/N], bence yemelisin." diye mırıldandı mavi gözlerin sahibi, eren de onaylarcasına kafasını salladı hâlâ bulutlara bakarken.

"ben, gerçekten aç değilim.."

"oh, jean geliyor. ben gitsem iyi olur, görüşürüz!" çocuk yerinden kalktı ve arkadaşıyla seni, yalnız bıraktı. elinle alnına vurdun ve gülümsedin, neden işler bir anda bu kadar değişmişti?

"armin bunları senin için özellikle seçti, eğer yemezsen, sana kendim yedireceğim [Y/N]."

gözlerin çocuğun yüzünün her santiminde gezindi, ciddi olup olmadığını anlamak için. ciddiydi, kaşların çatıldı, bunun olmasını istemezdin. Peki ya, "senin için özellikle seçti" ne anlama geliyordu?

"tamam." dedin bıkkınlıkla, inatçı bakışları altında ezildin ve kaderini kabullendin.

sen, birbirinden renkli donutların hepsini bitirene kadar yanından ayrılmadı, büyük bir keyifle seni izledi ve arada seninkilerden birkaç parça aşırıp midesine indirdi.

eren, senin bir daha yalnız kalmaman için her şeyi yapmaya hazırdı. seni bir kere daha gizlice ağlarken görmek istemiyordu.

vas 16 | yeager Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin