chapter 09

129 18 31
                                    

"geliyorsun, değil mi güzelim?" dedi eren telefonun ardından, görmeyeceğini bile bile kafanı salladın, aptal gibi hissetmene sebep olmuştu bu hareketin. "evet," diye mırıldandın, "şimdi çıkıyorum."

sanırım eren'in varlığı sana gerçekten iyi gelmeye başlamıştı artık. bariz belliydi. eskiden düşündüğün çoğu şey, şimdi aklına bile gelmiyordu.

ama o da giderse, ne yapacaktın?

cevabı belliydi, eskisinden de kötü bir durumda olacaktın. fazla alışmaman gerekiyordu.

ne kadar gitmeyeceğini söylemiş olsa da, kendini korumalıydın.

"ben kafedeyim şimdi, istersen seni almaya gelebilirim? birlikte geri döneriz."

"hayır hayır gerek yok, bekle beni." dedin dışarıya adımını atarken, hava güzeldi. bir süre daha eren'i ikna etmeye çalışmandan sonra, telefonu kapamış ve adımlarını hızlandırmıştın.

onu bekletmek istemiyordun. onunla geçirdiğin vakit senin için fazlasıyla değerliydi ve sen onu beklettikçe, senden soğuyacağını düşünüyordun.

ve bu istediğin son şeydi.

kafenin olduğu yere yaklaştıkça içinde bir heyecan büyüdü. sebebini anlayamadığın bir heyecan.

kafenin üst katından, yani balkon kısmı denilebilir sanırım, ismin bağırıldığında duraksadın ve sesin nereden geldiğini çözmeye çalıştın.

kafanı kaldırıp yukarı baktığında, eren sana el sallıyordu. yollarını mı gözlüyordu? hayır salak, muhtemelen sadece geldiğini görmüştü.

yüzünde hafif bir gülümsemeyle karşılık verdin, kapının açılmasıyla kapıda asılı olan çanın sesi, boş dükkanın içerisinde yankılandı. sarışın sakallı bir adam, arka taraflardan gelerek seni karşıladı.

"hoş geldin [Y/N]."

eren bahsetmişti sana, abisi zeke yeager'dan. aralarındaki yaş farkından dolayı çok yakın olmasalar da arada takılabiliyorlardı.

zeke'nin geldiği yerde bir hareketlilik oldu, ve onun ardından mikasa göründü.

gülümsedin.

"hoş buldum." dedin mikasa'ya bakarken. o da aynı şekilde, gülümseyerek karşılık verdi sana. "eren yukarıda." dedi.

"teşekkür ederim."

yukarıya çıkan merdivenleri takip ettin, burada aşağıya kıyasla daha fazla insan vardı - ama yine de çok değildi.

yavaş adımlarla eren'in oturduğu masaya yaklaştın, o ise hâlâ aşağıya bakıyordu.

"abinle hiç benzemiyorsunuz." dedin eren'in karşısına otururken. sesini duyunca önce şaşırdı, kafasını çevirdi ve gülümsemene karşılık hafifçe gülümsedi.

çok güzel gülüyordu. gerçekten.

bunu düşünmekten asla bıkmayacaktın, ama söylemeye çekiniyordun hâlâ.

"neden yanıma oturmuyorsun?" diye sordu, gülümsemeye devam etse de kaşları hafif çatıktı. cevap vermeni beklemeden oturduğu yerden kalkıp yanına geçti. "utanıyor musun yoksa benden?" dedi yüzüne doğru yaklaşırken.

vas 16 | yeager Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin