chapter 06

279 45 10
                                    

eren ile konuşmanızın üzerinden iki gün gibi bir süre geçmişti, birkaç işi olduğu için ortalıkta bir süre görünmeyeceğini söylemiş ve bir daha da seninle iletişime geçmemişti. bu iki gün boyunca, garip bir şekilde annen ile daha fazla yakınlaşmış ve daha fazla vakit geçirmeye başlamıştınız, ısrarla sorduğu soruları hesaba katmazsak her şey yolunda gidiyordu.

sadece, eren'in yokluğu fazlasıyla hissediliyordu. bugünden itibaren, haftasonu olması dolayısıyla muhtemelen onu iki gün daha göremeyecektin. geceleri onu düşünmekten uyuyamadığın anlar oluyordu, ona karşı ne hissettiğini anlaman gerekiyordu, ne kadar düşünürsen düşün; bir sonuca ulaşamıyordun. söylediği şeylerin ruhuna dokunduğuna emindin, sana karşı hislerinin basit bir hoşlantıdan ibaret olmadığına da geçen gün şahit olmuştun. ama sen ne hissediyordun? onu sevsen bile, onun için asla yeterli olamayacaktın. bir süre sonra senden soğuyacaktı, seni artık sevmeyecekti. her şeyin farkındaydın.

aynada saçlarını yaptıktan sonra gömleğinin yakasını düzelttin ve kahvaltı için aşağıya indin, ev boştu – ailen her zamanki gibi evden erken ayrılmıştı. buzdolabına doğru adımlarken tezgahın üzerinde bir kağıt gözüne takıldı, kağıda uzandığında alınacaklar listesi olduğunu fark ettin ve altında, annenin senin için bıraktığı notu okudun. "okuldan sonra gidip alırsan çok iyi olur."

kağıdı katlayıp cebine sıkıştırdın ve buzdolabının kapağını açıp süt kutusunu çıkardın, masanın üzerine bıraktın ve mısır gevreği için dolapları karıştırmaya başladın. tüm dolaplara bakmana rağmen hiçbir yerde bulamayınca, cebindeki kağıdı çıkarıp listeye baktın. tahmin ettiğin gibi, alman gerekecekti.

"kötü oldu bu." diye mırıldandın ve sütü bardağa boşalttın, bir bardak sütün sana ne faydası olacaktı bilmiyordun ama boşa çıkarmış olmak istemedin.

belki de Eren'e bir mesaj atmalıydın, ama onu rahatsız etmeye değecek kadar önemli miydin? bu fikirden de hemen vazgeçtin. fakat sana geçen günlerde, ne zaman istersen mesaj atabileceğini ve atarsan mutlu olacağını söyleyen de kendisiydi.

telefonunu çıkardın ve tekrar kararından dönmeden önce çocuğa bir mesaj yolladın.

y/n:
günaydın eren
nasılsın? nasıl gidiyor?

anında içini bir pişmanlık duygusu sarmalarken, mesajları silmeye karar versen de çok geç kalmıştın. eren sana cevap vermişti bile.

eren:
seni gördüğümde çok daha iyi olacağım
birazdan kapının önündeyim

sen, "nasıl?" diyerek şaşkınlıkla telefonuna bakarken eren çoktan zili çalmıştı. hızla koşup kapıyı açtığında karşında gülümseyerek sana bakan bir çocuk, arkasında da bir şey hakkında tartışan arkadaşları vardı. yeşil gözlü çocuk, uzun saçlarını kestirmeye karar vermişti ve bu verdiği karar, gelmiş geçmiş en iyi kararlardan biriydi. ancak bu kararı neye borçlu olduğunu, ya da burada ne işi olduğunu düşünmeden edemedin, gözün ağaçların altında bekleyen mikasa ve armin'e kaydığında ise ne yapacağını bilemedin. onlar neden buradaydı?

"seni özledim." dedi eren, ellerini kapı pervazına dayamış, üzerine eğilmişti. "ama sanırım birileri beni özlememiş." gülümseyerek mırıldandı.

"sadece... seni bir süre daha göremem sanmıştım, şaşırdım bu yüzden."

"yeterince uzun sürdü, en sonunda ben de kaçtım ve geldim işte." omzunun üzerinden arkadaşlarına bir bakış attı ve sesindeki hoşnutsuzluğu gizlemeden devam etti. "gerçi, tek başıma gelmeyi tercih ederdim."

"saçların..." dedin, parmaklarını saç tutamlarının arasına daldırdın kendini daha fazla tutamayarak. eren'in yanakları gittikçe pembeleşirken gülümsedin ve "pardon." diyerek geri çekildin. "neden kestin ki?"

"şey," gözlerini kaçırdı, elini ensesine götürdü ve derin bir nefes alarak sana güzel bir oyunculuk sergiledi. "çünkü mikasa, bu şekilde daha iyi göründüğümü ve beni bu şekilde daha çok beğeneceğini söyledi."

"öyle bir şey söylemedim!" diye bağırdı genç kız arkadan, buraya doğru gelmek için yeltendiğinde yanındaki arkadaşı onu durdurmuştu.

eren kıkırdadı ve tekrar sana döndü. "beğenmedin mi yoksa? gerçekten senin için kestim."

vereceğin cevabı bekledi büyük bir merakla, o sırada da kafasını uzatıp içeriye bir göz gezdirdi.

"beğendim," dedin gülümseyerek, kafasına hafifçe vurdun ve geri çekilmesini söyledin. "evde kimse yok."

"o zaman gidelim hadi." diyerek yerdeki çantaya uzandı, hızlıca eline aldı ve geri çekildi.

kafanı salladın ve askıdan okul ceketini alıp kapıyı kapattın. eren'in boşta kalan eliyle, elini sıkıca kavraması ve parmaklarınızı birbirine kenetlemesiyle gözlerin büyüdü. "eren?"

bakışların gülümseyerek sizi izleyen ikiliye iliştiğinde elini çekmeye çalışsan da eren buna izin vermedi, kulağına eğildi ve fısıldadı. "elimi bırakmana izin vermeyeceğim. istersen, yanında sadece ben varmışım gibi davranabilirsin."

vas 16 | yeager Où les histoires vivent. Découvrez maintenant