20.

304 36 127
                                    

smutlu bolumden sonra bu bolumu yazdigim icin ozr dlrm, sizden cok korkuyorum, iyi okumalaarrr! (lutfen benim katilim olmayın💗)

...

Felix o gün tekrar Chan'ın yanına dönmüştü, her ne kadar Hyunjin istemese de sonunda kabul etmiş, izin vermişti.

Chan'a tüm yaşananları anlatmıştı, Chan anlayışla karşılamış, artık genç bir adam olduğunu, kendi kararlarını kendinin verebileceğini anlatmıştı ona. Sonra da uyumuşlardı yatakta.

Felix artık geceleri yatamıyordu, nöbet tutuyor gibiydi. Hayattan en azından bir kişinin daha alınmasını engellemek için uyumuyordu sanki.

Telefonuna gelen aramayla yerinden sıçramıştı, hemen eline alıp baktığında Jeongin'in aradığını gördü. Telefonu açtı ve kulağına götürdü.

"Alo, Jeonginnie?"

"Bakalım bu sefer de kurtarabilecek misin?"

Telefon bir anda yüzüne kapanmıştı. Felix'in elleri, dudakları, tüm bedeni titremeye başladı bir anda. Kendine geldiği gibi hızla odasından çıktı ve önce Chan'ın odasına koştu.

"Yardım et Hyung, Jeongin'e zarar gelmiş olabilir!"

Chan zaten uyumadığı için hızla ayağa kalktı. İkisi de koşarak evden çıkmış, Jeongin'in evine doğru koşuyordu. Felix'in soluğu kesilse de durmuyordu, biricik arkadaşını kaybedemezdi.

Jeongin'in evinin önüne geldiklerinde kan gölüne dönmüş manzarayla karşılaştılar. Felix gördüğünün gerçek olmamasını diledi, Jeongin kanlar içindeydi, gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu yerde.

Felix gizlemeden, bağıra çağıra ağlamaya başladı. Jeongin'in yanına çökmüş bağırıyordu.

"Jeongin! Hadi uyan bebek ekmeğim, uyan!"

Jeongin'i sarsıyordu, nabzına baktı sonra, nabzı yoktu...

"Hyung, ne olur yardım çağır! Innie, kalk lütfen, seni kaybetmek istemiyorum!"

Fakat Jeongin oracıkta ölmüştü, kuş gibi bedeni daha hastaneye taşınmadan ağırlaşmış, sonra da direkt morga sevk edilmişti.

.

Jeongin öleli 2 gün olmuştu, cinayetler devam ediyordu. Felix iki gündür ne uçuruma gidiyor, ne yemek yiyor ne de başka bir şey yapıyordu. Ruhu çekilmiş gibiydi, hiçbir şey yapmak istemiyor, yapamıyordu. Chan ne kadar onu zorlasa da yerinden bile kalkmıyordu. Yatağında, dizlerini kendine çekerek düşünüyor, düşündükçe de ağlıyordu. Chan onun bu hâline artık dayanamıyordu, kardeşi dediği kişinin gözleri önünde kendini harap etmesi onu da çok üzüyordu.

"Felix, ben çıkıyorum, hemen geleceğim. Kendine dikkat et, tamam mı?"

"Hyung, gitmesen olmaz mı..?"

"Merak etme, iyi olacağım."

Felix başını salladı ve kendi dünyasına gömülmeye devam etti. Chan evden çıkıp tüm cesaretiyle uçuruma gitmeye başladı. Hyunjin'in orda olup olmadığını bile bilmiyordu, fakat denemeden de bilemezdi.

Uçuruma nihayet geldiğinde derin bir iç çekti, Hyunjin orada, sırt üstü uzanıyordu. Chan yavaşça ona yaklaştı ve seslendi.

"Hwang Hyunjin."

Hyunjin yorgun gözlerini o tarafa çevirdi, Chan'ı görünce direkt ayağa kalktı.

"Chan! Felix, o nasıl? Tanrım! Senin aptal evini bulamadığım için onun buraya gelmesini beklemek ne kadar kötüydü, biliyor musun? O kadar korktum ki ona bir şey oldu diye!"

"O iyi, yani ona zarar gelmedi fakat... Jeongin öldü."

"Hyunjin'in gözleri sonuna kadar açılmıştı, Felix'in her zaman en yakın arkadaşı olarak anlattığı Jeongin'in öldüğünü duymak onu bile sarsmıştı.

"İki gündür hiçbir şey yemiyor, odasından çıkmıyor. Bacaklarını kendine çekmiş oturuyor sürekli. Onun için endişeleniyorum."

"Hâlâ senin evinde mi?"

"Evet, istersen gelebilirsin, çünkü onu mutlu edebilecek kişilerden biri de sensin."

Hyunjin kararlılıkla başını salladı. Chan onu eve getirdiğinde Felix hâlâ odasındaydı, iki gündür olduğu gibi.

Chan odanın yerini gösterdi ve Hyunjin de oraya yürümeye başladı. Kapıyı hafif tıklattığında kapının zaten yarı açık olduğunu görünce içeriden görünen Felix'e baktı. Gözleri kıpkırmızı ve şişmişti, bedeni zayıflamıştı. Sakin adımlarla içeri girdi.

"Lixie'm..."

Felix Hyunjin'e baktı, normalde olsa Hyunjin'in boynuna atlayacak Felix, tepki bile vermemişti. Hyunjin yatağın kenarına oturdu ve elini Felix'in saçlarına koydu.

"Biriciğim..."

Yavaşça okşamaya başladığında Felix ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı, başta sessizce olsa da Hyunjin okşamaya devam ettikçe bu ağlama sesliye dönüşüyordu. En sonunda ise hıçkırarak ağlamaya başladı Felix.

"Ben, ben böyle olsun istemedim..."

"Sen bilemezdin bebeğim, lütfen kendini harap etme artık."

Felix hızlı bir hamleyle Hyunjin'e sarıldı, Hyunjin sıkı sıkı tutmuştu onu. Felix Hyunjin'in kucağında bir bebeği anımsatan şekilde ağlıyordu, saçları okşanıyor, sırtı sıvazlanıyordu.

Felix burnunu çekip Hyunjin'in boynundan geri çekilince bir süre birbirlerine baktılar. Felix gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve tekrar burnunu çekti.

"Seni seviyorum sevgilim..."

"Ben de seni seviyorum Lixie..."

...

Valla burada kesmeyi dusunmuyordum ama gerisini nasıl getirebilecegimi bulamadim o yüzden buradan sonra direkt zaman atlaması olacak diger bolumde!

Jeonginniee üzümlü kekim😭😭 Bana çok kızacagınızı bilmeme ragmen buna kalkısmam da ne büyük cesaret 🤭

Bölümü nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi buraya alalımm!

Hepinizi seviyorum, görüşürüzz! 💗💗

Aşk KilidiWhere stories live. Discover now