Larrie

80 13 49
                                    

"Belki iyi olabilir, Harry. Sürekli kavga ettiğinizi söyleyen sen değil miydin? Biraz ayrı kalın ve düşünün."

"Belki de." dedim, önüme gelen yemeği kurcalarken.

"Ben bir Larrie olarak asla buna izin vermiyorum." dedi, Niall sert bir şekilde.

"Ara vermek de ne sikim, Harry? Size tek iyi gelecek olan sizsiniz her defasında olduğu gibi."

Liam Niall'a yine sert bir bakış yolladığında bu Niall'ın umrunda bile değildi çünkü dünden beri geçirmediği atak, dinmeyen sinir krizi kalmamıştı. Liam ise sürekli olarak beni daha fazla böyle görmek istemediğini söyleyip duruyordu ama o da emin değildi bu aranın beni daha da kötü hale getirmeyeceğinden.

Gözlerim etrafta gezinirken diğer insanlara ve yanlarındaki diğer parçalarına baktım. Ben ise yalnızdım. Değildim aslında ama dibine kadar yaşıyordum işte yalnızlığı sürekli çünkü kavgalar dinmek bilmiyordu bir türlü. Ben de yorulmuştum.

Louis'nin bana verdiği süre dolmak üzereydi. Ona birşey söylememiştim ve bu o arayı kabul ettiğim anlamına geliyordu bir nevi. Akşam yemeğine gelmiştik ve iki saat sonra gece yarısı olacaktı.

Aklımdan hızla geçen onlarca düşünce, onlarca şey vardı. Durmuyor, susmuyordu. Louis'yi istiyordum, evet sadece onu istiyordum ama korkarak değildi. Sağlam temeller üzerine atılmış sağlam adımlar istiyordum onunla düşüp kalkarak yürüdüğüm o cennetten bir kesit yolda ama olmuyordu işte. Kalplerimizi kırıyorduk ve yine kırılan kendi kalplerimiz değilmiş gibi birbirimize üzülüyorduk çünkü başından beri söylediğim gibi geri dönülemez bir aşk taşıyor, yaşıyorduk kalbimizde.

Soluklanmak için ayağa kalkıp dışarı çıktığımda önce kameralar olup olmadığını kontrol ettim ve dışarı çıkıp sırtımı duvara yaslayarak gözlerimi koyu laciverte bürünmüş olan gökyüzüne çıkardım.

"Ve Harry, ne olursa olsun parmağındaki yüzüğe baktığında yine eve, bana döneceğini bilmek istiyorum."

Louis'nin verilmiş bir sözün kanıtı olan o yüzüğü takarken söyledikleri kulağıma dolarken kalp atışlarım anlık adrenalin ile dolarak dışarıdan birinin duyacağı korkusuna kapılmama neden olacak kadar hızlanmıştı. Biz bunu haketmiyorduk. O arayı istemiyordum. Birbirimizden kaçtığımız içindi sadece tüm dağılmış kalp kırıkları. Ara verecek kadar aciz değildi aşkım, evden uzaktım sadece. Sıcaklığı, kokusu yoktu ki kucağımda kırıklarım ile kalbinin kapısını çalayım.

Arabanın anahtarının Liam'da olduğunu bilerek anayola doğru koştuğumda ilk taksiye atlayarak evimizin adresini söyleyerek heyecanla geride bıraktığımız yerleri izledim. Kalp atışlarım tekerleklere meydan okur bir hızda çarpıyordu göğsümde. Soluk soluğaydım, öyle hızlılardı ki soluklarım boğazım kurumuş gibiydi adeta. Göğsüm hızla inip kalkıyor ve sanki taksiyi daha da hızlandırabilir gibi kendimi sıkıyordum. Bu yaptığım anlık bir aptallık olarak kalacaktı belki ama dönüp baktığımda şu an bunun tersi bir fikirden nefret ediyor olduğumu hatırlayacaktım ve biliyordum ki o kapı bana açıldığı anda bir pişmanlığa dahi yer vermeyecektim asla.

Taksi durduğunda cebimi yokladım ama otururken çıkardığım cüzdanımı hatırlayarak lanet ettim ve "Hemen!" dedim. "Hemen geleceğim!"

Taksici minik bir gülümseme ile kafasını salladığında aşağı indim ve beni gören korumalar dev, işlemeli demir kapıyı benim için açtıkları anda kapıya doğru koşarak kucağımda kalbimin kırıkları ile kapısına dayandım.

Beni bekliyor gibi kapı anında açıldığında kendimi öne atarak dudaklarına saldırdım ve ellerimi yüzüne çıkararak saçları arasına karıştırdım.

Two hearts in one home | LarryWhere stories live. Discover now