I can't let you go

106 14 0
                                    

Jason beni evin ihtiyaçları için alışveriş merkezine getirmişti ama sürekli soru sorduğu ve konuşmaya çalıştığı için asıl amacımız da dahil hiçbir şey yapmamıştık. Dün evde oturmuş Louis boynuma krem sürerken daha çok eğleniyordum.

Telefonu çalmaya başladığında yüzündeki ifade bir anda donup kaldı. "B-bay Tomlinson." Niye korkuyordu bu adamdan bu kadar? Biz çıkarken evde değildi ve Jason gelip Louis'den izin alarak -en azından ben öyle sanıyordum- çıkarmıştı evden. Ne kadar gelmemek için bahaneler uydursam da burada yapabileceğim şeyler kısıtlı olduğundan tabii ki yememişti.

Telefon bana uzatıldığında ondan uzaklaşıp konuşmaya başladım. "Louis?" Telefonun diğer ucundan gelen kapı çarpma sesleri kesilince kısa bir sessizlik oldu. "SENIN ONUNLA NE GIBI BIR İŞİN OLABILIR!?" Bağırdığında gerçekten korkunç oluyordu. "Bana bağırma! Senin haberin olduğunu söyledi ve ayrıca zorla getirdi resmen." Birkaç saniye süren sessizlikten sonra dış kapının sesi duyuldu. "Orada bekle. Seni almaya geliyorum. Hatta gidip kendini tuvalet kabinlerinden birine kitle ve orada beni bekle." Telefonu kapattıktan sonra arkası dönük Jason'a haber bile vermeden bir alt kattaki tuvaletlere doğru koşar adımlarla ilerledim. Orası her zaman daha boş olurdu. Aiden'dan sonra üstüne birde o kötü olayı yaşamak bende paranoya oluşturmaya başlamıştı. Şu an beni buraya Louis'den habersiz getiren Jason'da dahil olmak üzere herkes Aiden'a çalışıyormuş gibi geliyordu.

Kabinde geçirdiğim birkaç dakikadan sonra tuvalette Louis'nin sesi yankılandı. Bu kadar hızlı gelmesi imkansızdı. "Harry?" O olduğundan emindim ama yine de ses çıkarmadan sesini tekrar duymak için bekledim. Nerede duysam tanıyacağım ilahi sesi tekrar işitmemle "Buradayım." diyerek kendimi belli ettim. Kilidi açtım ama kapı hala kapalıydı. Kapı yavaşça itilince hızlıca nefes alıp veren Louis ile göz göze geldik. Ona doğru ilerleyip sarılacakken tuvalete giren adamın sahte öksürüğünden sonra Louis hem bana hem adama kötü bakışlarını atarak tuvaletten çıktı. Sarılmamıştım bile, kollarım boynuna temas etmişti sadece.

Beraber girişe doğru yürürken konuştu. "Eğer ihtiyacın olan birşey varsa şimdi beraberken gidip al." Kafamı iki yana salladığımda mimik oynatmadan beni arabaya bindirip eve doğru sürdü. Onun bana büyük gelen kıyafetlerini giymek yeni kıyafetlerden daha cazip geliyordu. "Aiden'dan haber var mı?" Yeni batmaya başlamış güneş kusursuz yüzünü mümkünmüş gibi daha da kusursuz hale getiriyordu. Bana bakmadan cevap verdi. "Her yerde seni arıyor." Gerildiğimi anlaması için yüzüme bakması yeterdi.

"Bana neden yardım ediyorsun? Az kalsın kaçırılıyordum ve şu an evinde kalıyorum. Beni neden koruyorsun? Benimle uğraşmak zorunda değilsin." Aklımdakileri tek seferde söyledikten hemen sonra pişman olmuştum ama artık çok geçti.

"Onun yapabileceklerinin farkındayım çünkü. Seni bırakamam." Bu söylediği ne kadar kişisel olmasa da gülümsememi engelleyemedim. "Jason evde mi?... Telefonu bende de." Trafik durmasına rağmen bana bakmamakta ısrar ediyordu. "Seni rahatsız mı ediyor?" Sayılırdı. Beni kucağına alarak yatağıma bırakması hiç hoşuma gitmemişti ama onun kötü niyetli biri olduğunu düşünmediğimden bunu söylemeyecektim.

Elimi saçlarımdan geçirdim, "Hayır. Hayır etmiyor." Kafasını çevirip birkaç saniye yüzümü inceledikten sonra tekrar önüne döndü.

...

Duş aldıktan sonra aşağı indiğimde Louis, Zayn, Niall ve Liam masada oturmuş konuşuyorlardı. Liam ve Niall beni görür görmez koşarak bana doğru gelince üçümüz birden yere düştük. İkisi bir yanağımı öpücüklere boğarken bende nefes almaya çalışıyordum. Sonunda ayağa kalktığımızda Liam birden göğsümden ittirdiğinde ben daha ne olduğunu anlayamadan, çatık kaşlarıyla bana doğru gelmeye başladı.
"Ne kadar merak ettim haberin var mı?!"

Two hearts in one home | LarryDove le storie prendono vita. Scoprilo ora