Padişah ile Nikahımız

999 33 8
                                    

İskender bundan sonra sürekli sarayda olacaktı bu iyi bir şey mi kötü birşey mi anlayamadım.

"İskender biz köşke giderken bize eşlik eder misin? Düğünün ayrıntılarını konuşalım." dedi Fatma Sultan. Mahpeyker'in köşkünde kalıyorlardı.

İskender ben dahil herkesi başıyla selamladıktan sonra Hünkar'ın kardeşleri, yeğeni ve Sadrazam ile birlikte kalktı. Geriye altın kızlar kalmıştı. Ben Sultanları ve Paşaları uğurlamak için ayaktaydım. İbrahim onlar kalkınca beni yanına Mahpeyker Sultan'ın kalktığı yere çağırdı. O çağırınca gidip yanına oturdum. Ben yanına oturunca diğer yanına da diğerlerinden önce davranan Yekpare oturdu. Bir süre altın kızlar Padişah'a bir şeyler anlatıp gülüştüler. İnanamıyorum kendi zamanımda olsam feministçe cümleler kurardım. Şimdi ise 4 kuma bir kocanın etrafında oturmuş sohbet ediyoruz. Nasıl bir zamana düştüm?

Biraz daha geç olunca hepsi birlikte gittiler. Çok şükür Hünkar da onlarla birlikte gitti.

Cuma çabucak geldi. Saraydan çıkamıyordum ki İskender ile konuşayım. O sabah erkenden saray hekimine gittim. "Hekimbaşı, malumunuz bugün nikahım var. Bana beni teskin edici birşeyler verebilir misiniz?"

O anda bana birşeyler karıştırıp verdi. "Dizlerimin bağı çözüldü burada biraz dinlenebilir miyim?"

Yatağa uzandım. Hekimbaşı da ben uzanınca odadan ayrıldı. Onun odadan çıkmasını fırsat bilip bir davadan hatırladığım zehrin etken maddesini aradım. Sonunda şişeyi buldum. Zehir olmasından mütevellit iyi bir yere saklanmış. Göğsümün arasına sıkıştırıp şişenin yerine de başka bir şişe koyup daireme geldim.

Zehirle ne yapacağım ki, işte bu kadar gözüm karardı.

Diana elinde altın işlemeli kırmızı bir elbise ile geldi. "Buyurun Sultan'ım." Diana beni giydirdi. Saçlarımı da yapıp zümrüt taşlarla dolu yeni yapılan altın tacımı taktı. Tacın üzerine de altın işlemeli kırmızı tülümü taktı. Artık hazırım! Kıyafetim hazır olsa ne olur ben hazır değilim ki! Nolur İskender bir yolunu bul Nolur!

Kapı çaldı ben İskender'i beklerken Pembe Ağa geldi. Beni alıp Has Oda'ya götürdü. Delikli bir paravan gibi birşeyin ardına oturdum. Arkasında Şeyhülislam Mecit Efendi Hazretleri vardı. Bana mehiri sordu.

"Mehiri önceden aldım ben. Birşey istemiyorum." Önceden aldığım mehir kölelik fermanıydı. Nikahımız oracıkta kıyıldı herkes gittikten sonra, Padişah da bir süre Sadrazam ile içeride birşeyler konuştular. Ben ise terasta bizim için hazırlanan sofraya oturup göğsümden çıkardığım zehiri Padişah'ın bardağındaki şerbete dökmeyi planlıyordum. Kimsecikler yoktu. Ama yapamadım. Ben öyle biri değilim ki! Ben katil değilim. Hem Padişah öldürmek ne demek. Bu Türk töresine ihanet demektir.

Onun yerine zehiri kendi bardağıma döktüm. Şişeyi de fırlattım dışarı. Bardağımı bitirdim. Niyetim ölmek değildi. Bir süre yatsam, Satürn birleşene kadar tutsa beni yeter. Gerekirse İskender olmadan gideceğim, ama gideceğim buradan!

Padişah gelmeden başım döndü midem bulandı. Yer altımdan kaydı. Batmak üzere olan güneş sanki karardı. En son kafamın çarptığını hatırlıyorum.

Her yer bembeyaz burası neresi? İbrahim'den kacacağım diye bu zamanda öldüm galiba. Annem ne yapacak ona cesedimi bile veremeyecekler. Kayıp olduğumu sanıp umutla beni bekleyecek belki de.

"Mila, Ay simalı kızım. Kaderine razı ol. Sen artık bu dünyaya aitsin. İlla gideceksen pembe safiri bekle. Pembe safirden önce gidersen her şey değişecek."

"Sen kimsin boncuklu adam?"

"Uyanınca Manisa'ya git!"

Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Başımda Diana vardı. Ölmemişim. Gözlerimin tekrar kapanmasına engel olamadım. "Sultan'ım, Sultan'ım! Ağalar Hünkar'a tez haber verin. Sultan kendine geldi."

Tekrar gözümü açtığımda, başımda İbrahim vardı. Hekimbaşı beni kontrol ediyordu. "Aysima ömrüm. Uyanamayacaksın sandım. Güzel karım. Konuşma konuşma."

"Ne oldu bana?" soruyu sorduktan sonra zehir içtiğim geldi aklıma.

"Biri şerbetine zehir koymuş. Seni biraz daha geç bulsaydık Allah muhafaza..." Elleri ile yanaklarımı okşadı. Biraz yanımda kalarak işine geri döndü. Bir süre sonra, kapıdan içeri İskender girdi. Yanımızda Diana vardı. "Diana, bana çorba getirir misin?"

"Hemen getirmelerini isteyeceğim Sultan'ım."

"Diana hayır! Bizzat sen getir. Kimseye güvenemem." Kendi kendimi zehirledim ama İskender ile olan konuşmamı kimsenin duymasını istemem.

"Emredersiniz Sultan'ım!"

İskender yatağımın yanında ayakta duruyordu. "Sultan'ım bizi çok korkuttunuz."

"İskender, kendimi ben zehirledim. Vakit kazanmak için! O bana dokunmasın diye. Senden başkasının olamam ben!"

"Sultan'ım af buyurun! Siz artık bir Sultansınız. Ben de zaten Nazenin Sultan ile dün gece evlendim."

"İskender neler söylüyorsun? Ben kendimi zehirliyorum. Sen ise..."

Kaç gündür uyuyorsam demekki...

Selvi boylum al yazmalım filminde Asya, aşık olduğu İlyas yerine zor zamanında yanında olan Cemşit'i seçiyordu. Ben yanlış bir seçim mi yaptım ki? Bana sarayını ve kalbini açan İbrahim yerine, Nazenin'i seçen İskender'i istemek suç muydu?

"Git İskender. Allah mutlu etsin!"

Seçimimin ağırlığı ile başbaşa kalırken, Diana geldi yanıma.

"Siz yatıyorken, ona düğün yapmadılar onun yerine nikah yapıldı. Teyzenin de başınızda bekledi bir süre ama onlar Kütahya'ya döndüler. Bir şey daha var; Sultan'ım Padişah Hülya Haseki Sultan'ı görevden aldı. Artık haremi o yönetmeyecekmiş."

"Neden Diana? Ne oldu?"

"Daha ne olsun Sultan'ım? Sizi zehirledikleri için Haremin başı olarak o da sorumlu. Dahası, Hünkar'ımız onu 3 seneliğine Edirne'ye eski saraya göndereceklermiş."

Beni o zehirlenmedi ki! Şimdi gerçeği de anlatamam. Ne yapacağımı yine bilemediğim bir an!

3 gün baygın yatmıştım ve uyandıktan sonra 1 hafta da yatağımda kalkmadan hasta yatmıştım. Nasıl bir zehir içtiysem, ölmüyor fakat kendime de gelemiyordum. Keşke bir süre daha oyalayabilsem İbrahim'i. Boncuklu adam ne demişti? Sen artık buradasın. Kaderine razı ol.

Haremden Yekpare ve Dilber, sancağa gitmişti. Hülya ise Eski Saray'a gönderilmişti. Haremin başına ise ben getirilmiştim. Ben ne anlarım oysa ki? Diana bana yardım ediyordu. Ona haremdeki en güzel kız olduğu için "en güzel" anlamına gelen Ahsen adını verdim. O da bu isimden dolayı çok mutlu olmuştu.

10 gün sonra, artık tamamen iyileştiğimde Pembe Ağa yanıma geldi ve halvet için hazırlanmamı söyledi. Ahsen beni hamama götürüp yıkadı. Saçlarımı yapıp benim için getirdiği  bol göğüs ve sırt dekoltesi olan pembe elbiseyi giydirdi. Başıma da zümrüt taşlı altın tacımı takınca tam bir sultan oldum.

Kaçacak hiçbir yerim kalmamıştı. Hoş! Kaçacak yerim kalsa da artık İskender başkasının eşi idi. Ben aldatılmıştım. Bunu başkasına da yapamazdım.

PAYİTAHT'TA AŞK - 17. Yüzyıl Where stories live. Discover now