Payitaht'a Dönüş

931 30 0
                                    

İskender, kendinden beklemediğim bir performans ile oskarlık oynuyordu. İşin ucunda kellelerimiz vardı. Onun teslim olması demek beni saraya teslim edeceği anlamına da geliyordu. O ona birşey olursa ailesinin de kellesini gideceğini düşünüyordu.

"Damat İskender Çelebi Paşa, Aysima Sultan.."Kapıkulu askerleri bizi tanımıştı fakat üzerimizdeki bir bahçeden çaldığım kıyafetlere bakıyorlardı.

"Bizi dikkat çekmeyelim diye böyle giydirdiler." dedim.

Askerlerle bir süre yürüdükten sonra bize at verdiler. Ben ata binmeyi bilmediğim için İskender'in arkasına bindim.

At yavaş yavaş koşarken ben İskender'in beline sarılıp sırtına yaslandım. Gözlerimden yaşlar geliyordu. O da ağladığımı anlamış olacak ki, arada elimi tutuyordu. İkimiz de uzun süre iki yabancı gibi yola baktıktan sonra İskender'in elini son kez tuttum artık.

Karşıdan gelen kalabalık atlı gruba baktığımda içinde heybetiyle biri farklı duruyordu. Padişah beni almaya gelmişti. Onu görünce İskender'in belinden elimi yavaşça çekip eğeri tuttum. Başımı İskender'in sırtından çekip sırtımı dikleştirdim.

"İskender burası yolun sonu mu?" fısıltıyla ve sessizce ağlayarak...

"Mila sakin ol. Birşey belli etme sakın. Saraya gidelim. Bakalım ne yapabiliyoruz?"

Karşıdan gelen Padişah'ın atı önümüzde durdu. İbrahim attan inip yanıma geldi. Ellerini uzatarak beni kucağına alıp attan indirdi. Ağlamaktan şişmiş gözlerime bakıp bana sarıldı. Onu görünce karşı karşıya olduğumuz gerçeği daha iyi idrak ettim. İstemeden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Padişah bana daha sıkı sarılıp beni ata bindirdi. Önüme de kendi oturdu. Ellerimle karnına sarılıp kafamı sırtına yasladım. Çok yorgundum. Bu şekilde ağırlığımı birine vermek beni hafifletiyordu. O da karnındaki elime elini koymuştu.

Sarayın kapısından geçip dışarıdaki öğlen güneşi ile 7-8 saattir yolda olduğumuzu fakettim. Padişah önce kendi indi ardından beni kucaklayarak attan indirdi. Ellerimle güneşi kapatmaya çalışırken yanımıza Pembe Ağa geldi. "Hatuuun nerelerdeydin sen?"

"Pembe Ağa sırası değil." Benden alacağı iki kelime ile Yekpare'yi sevindirecek haspam! Kafamı sağıma soluma çevirdiğimde taşlıkta bir sürü cariyenin bize baktığını gördüm. Üzerimdeki halkın giydiği sade kıyafetlere bakıyorlardı.

İbrahim kucağına aldığında tüm cariyeler şaşkınlıkla bize baktı. Hiçbir şeye tepki veremiyor sadece izliyordum. Geçtiğimiz avluda herkes kılığımıza bakarak fısıldıyordu. Sultan'ın giydiği şeye bak der gibi. Belki de acıyorlardı. Kızlar, Hünkar'ın kucağındaki bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Gözüm bir ara Yekpare'ye takıldı. Beni Padişah'ın kucağında görünce elindeki kumaşı yere fırlattı.

Padişah haremin kalabalığından geçerek nihayet Has oda'ya getirerek yatağa yatırdı beni. Saçlarımı okşayarak "Aysima'm Sultan'ım... Seni bulamayacağım diye öldüm öldüm dirildim. Bunu yapanların yanına bırakmayacağım." Bunları konuşurken hala bana sarılıyordu. Ben ise odun gibi kollarım hala hazır ol vaziyette yatakta yatıyordum. Bir yandan sen de sarıl yoksa Hünkar kaçtığımı anlayacak diyordum. Diğer yandan, İskender buradayken olmaz onun yanında rol yapamam diyordum.

Padişah bana sarılırken göz ucuyla İskender'e baktım. Gözleri dolmuştu. Beni böyle görmek besbelli onu rahatsız ediyordu. Hem İskender'e kızıyordum beni başka bir erkeğe teslim ettiği için bir yandan da kendimi onun yerine koyuyordum. Ben olsam; annemin, babamın, sevdiğim kızın hayatı mevzu bahis olsa ben de onun gibi yapardım kesin.

PAYİTAHT'TA AŞK - 17. Yüzyıl Where stories live. Discover now