2. 🎬 ALİ HAYDAR

2.4K 323 284
                                    

~Bismillahirrahmanirrahim~

{ 2. Bölüm }

Nişanın üzerinden bir hafta geçmişti ve yeniden bir Cuma gününe daha ulaşmıştık çok şükür. Bu süre zarfında işten eve, evden işe kapanmış ve gerekmedikçe kimseyle görüşmemeye başlamıştım. Bestim Fatmanur'u bile öldüm mü diye beni kontrol etmeye gelmesiyle görmüştüm bu hafta.

Zaten en zoru da sevdiğim adamın; en yakın arkadaşımın, yani en yakın kuzenimin abisi olmasıydı. Bu isteme-nişan olaylarından önce günlük birbirimizi görmeden duramayan biz, benim kendimi geriye çekmemle beraber haftada bir, iki anca bir araya gelir olmuştuk.

Yapacak bir şey yoktu. Fatmanur'u görmek için bile olsa, onunla karşılaşmak istemiyordum. Bundan sonra Ali Haydar'ı göreceğim tek yer düğünüydü. Böyle olmalıydı.

Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen, isteklerim yerine gelsin diye kırk takla atan, beni dayısından bir parça gibi gören adamı artık yok saymalıydım. Her kafası estiğinde bize gelip anneme hal hatır soran, ihtiyacımız var mı diye dört dönen tek erkek kuzenim olmasa belki her şey daha kolay olurdu.

Canı sıkkın olduğunda bile gelir, Enes'le bilgisayar oyunu oynar kafası dağılınca giderdi. Benimse o geldi diye bir beş çayı hazırlamadığım kalırdı. Börekler, kekler çaylar masalarına bir görev insanı gibi gider gelirdi o gün.

Fakat bir şey olmuştu. Bir şey çok kötü olmuştu ve Emine'yle konuştuğunu öğrenmiş, yıkılmıştım ben. O günden sonra gün aşırı bizde takılan adam artık gelmez olmuştu. Hakkını yemeyeyim, haftada bir iki gelir Enes'le oyununu oynardı ama, eskisi gibi sık değildi işte, anlıyor musunuz?

Bense zavallı gibi, ömür boyu böyle süreceğini zannettiğim durumun tepe taklak oluşuyla bir müddet evden dışarı adım atamamıştım. Neyse ki, Hafızlık hocalığı işi imdadıma yetişmişti de beni bu bunalımdan çekip almıştı hamdolsun.

Öğlene kadar süren işim lise çağındaki kızlara hafızlık yaptırmaktı. Şimdi de kurstan çıkmış güneşli bir Aralık ayının soğuk esen rüzgarı eşliğinde eve gidiyordum. Kurs evime yakındı, yürümeyi sevdiğim için de aheste aheste dolanıyordum evimize giden sokakta.

Yolda etrafıma bakınırken tam da cuma vakti, mahallenin delikanlılarından Kayhan'ı bir kızla konuşurken gördüm.

Allah bu çocuğa da hidayet versin, diye geçti içimden. Cuma cuma...

Fakat kızın birazcık yana kaymasıyla kim olduğunu görmek beni şoka uğratmıştı.

Emine?

Hararetli hararetli ne konuştuklarını duyamasam da kaşlarım çatılmıştı bu görüntüye. Kadınlar bilmese de kızlar arasında dönen bir muhabbette bir aralar sevgili olduklarını duymuştum bu ikisinin.

"Tövbe ya Rabb'im! Aşkın gözü kör, diye boşuna demiyorlar cidden. Yazık Ali Haydar'a..."

İçimdeki şeytanlar, bula bula bu kızı mı buldun Ali Haydar diye tepinirken birden durup "Sana ne kızım?! Sana ne?! Belki Emine çok iyi bir kız, sen kendi nefsine bak!" deyip şeytanı susturduktan sonra yoluma devam ettim.

Kendi iyiliğim için eve varıp ılık bir duş aldıktan sonra, dinlensem çok iyi olacaktı.

Apartmandan asansörle ikinci kata geldiğimde çantadan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Evde elbette kimse yoktu. Bu saatler annem ve apartmandakiler için babaannemlerin evinde kahve saati, demekti. Bir saatlik muhabbetleri hepsine iyi geliyordu, özellikle yalnız başına kalmış anneme...

DÖNEMEÇWo Geschichten leben. Entdecke jetzt