Görevliler ceset torbasını açtığında, birkaç adım geri sendeledim.
Ceset,Zoe'nin cesedi değildi.
Derin nefesler alıp veriyordum ve hâlâ şoku atlatamamıştım. Bir süre sonra kendime gelip "Zoe nerede?" Diye bağırdığımda Bayan Tiffany bana doğru geldi,üzerinde uzun zamandır görmediğim görev kıyafetleri vardı.
"Çocuklar," diye söze başladı. Bize her zaman böyle seslenirdi. "Daha demin bir konum aldım, emin değilim. İçeri sızan adamımızı farketme olasıkları çok yüksek, biz başka yerleri ararken sizin oraya gitmeniz lazım." Adrien'a baktım, başını salladığında "konumu bana gönderin, gerisi bizde."
Dışarı çıktığımızda elime telefonumu alıp yine eski yerime,arabaya yerleştiğimde bu sefer direksiyona Adrien geçmişti. Araba hızını arttırdığında arkamızdan bir araba daha geliyordu. Yolu tarif etmeye başladığımda Luka ile dikiz aynasından göz göze geldik. Gözlerini kaçırdığında yüzüme elimle yel yapıyordum.
Umarım, doğru adrestir diye içimden geçirdim. Uzun bir yol vardı eğer yanlış bir adresse boşuna zaman kaybedecektik. Adresi biraz incelediğimde ormanın öteki tarafında olduğunu gördüm. "Ceset kime ait?" Diye soran Luka ile başımı kaldırıp arkamızdan gelen arabaya baktım. Siyah araba biraz geride kalmıştı,Adrien'dan ikimiz de bir cevap bekliyorduk. "İçlerine sızan iki kişi vardı, kadın olan öldüğüne göre diğerini de farketmiş olduklarını biliyorduk. Adamı kurtarmak için uğraşırken, o da öldürüldü. Ama bu ceset bizden birine ait değil," arabanın hızı arttığında devam etti. Geri yaslanıp dinlemeye devam ettim. "Örgüt içinde bir şeyler oluyor olmalı ya da o şerefsiz bizimle oyun oynuyor." Orman yolu taşlık bir alan olduğu için, yavaş gitmek zorundaydı ama gidebileceği kadar hızlı gidiyordu.
"Bunlar ne zaman oldu? Neden benim haberim yok? Adrien, herkesin kafası karışıkken her şey daha da karışıyor farkında mısınız?" Adrien dikiz aynasından bana baktı, bir süre durduktan sonra cevap vermeyeceğini anladığımda "Annemin senin Kara Kedi kimliğinle ne ilgisi var? Kız kardeşim yaşıyor ve bunu söylemedin." Diye konuşmaya devam ettim.
Omuzlarımı düşürdüm çünkü hâlâ sessizdi. "Cevap ver! Zoe'nin korumasız ormana atlamasının suçlusu benim! Bir şeyler söyle yoksa daha bir sürü kişi kaybedeceğiz!" Direksiyonu daha sıkı kavradığını farkettim ama inatla hiçbir şey söylemiyordu. Sert bir viraj aldığında bedenim sola savruldu ama tutunmayı başardım.
Sonunda sakin bir ton takındım ve "eğer o gün intihar etmeseydim, her şey çok farklı olurdu." Dediğimde araba ani bir frenle durdu. Böyle bir şey beklemediğim için öne doğru savruldum ve başımı çarptığımda sızlanarak elimi alnıma götürdüm. Adrien kemerini çıkardı ardından hızlıca arabadan indi. Benim kapımı açıp elimden tutarak beni dışarı çıkmaya zorladığında engel olamadan kendimi onunla birlikte arkadaki arabaya doğru yürürken buldum.
"Ne yapıyorsun?" Luka arkamızdan inip Adrien'a seslendiğinde Adrien durmadı. Bizimle birlikte durmak zorunda kalan diğer arabanın şoför koltuğunu açıp adama inmesini emrettiğinde adam inmek zorunda kaldı. Arkadaki ve öndeki kişiler de indiğinde "Luka, böyle olmaz. Siz gidin, biz başka yere bakacağız." Arabadan zorla indirilen diğerleri öndeki arabaya şaşkın bir vaziyette ilerlediğinde Adrien'a bakmaya devam ediyordum. Adrien koltuğa yerleştiğinde hâlâ ona bakıyordum. Kapıyı kapatmadan önce son kez bana baktı, "binersen bin, binmezsen beni sonsuza dek kaybedersin." Arabayı çalıştırıp dapdar olan yolda geri dönmek için arabayı ormanın yokuş tarafına doğru sürdüğünde çığlık attım. Arabayı kolayca döndürdükten sonra bir süre bekledi, düşünmeye vaktim olmadığını farkettiğimde hızlıca ön koltuğa yerleştim.
Daha kapıyı kapatamadan araba öne atıldı. Kemerimi takmaya çalışırken Adrien'a bakıyordum. "Seni ilk defa böyle bir şeyle tehtid ettim, ama o kelimeyi her ağzına aldığında," elini sertçe direksiyona geçirdiğinde tepkisizce ona bakıyordum. "Alma işte, ağzına alma. Ben ilerlemeye çalışıyorum, senin gözlerinde ölü ruhunu her gördüğümde o attığım bir adımı iki adım geriye sürükleniyorum!"
Bana baktı."Madem benim ölümümden korkuyorsun, o zaman kendi ölümünden de kork çünkü ben senin ölümüne bir kere daha dayanamam. Gerçekleri mi istiyorsun? Birazdan göreceğiz gerçekleri."
Önüne döndüğünde elim istemsizce elinin üzerinde durdu. Kasıldığını hissettim, "durdur arabayı, sakin olmazsan bir yere varamayız. Lütfen, ben ölümden artık korkuyorum ve eğer annemin karşısına çıkaracaksan beni, bu benim için ölümden daha beter olur. Yanımda olmazsan işte o zaman ikimiz de ölmüş kadar olmaz mıyız? Yapma, ölüme sürüyor gibisin." Arabayı yine ani bir frenle durdurduğunda kemerini çıkardı ve camı açtı. Derin nefesler alıp veriyordu. Bana bakmadan arabadan indiğinde kapıyı açık bıraktı. Peşinden inmek için bir süre durdum. Yalnız kalsın istedim ama bana ihtiyacı olduğunu anlamam kısa sürmüştü çünkü kaputa oturup omuzlarını düşürmüştü. Bende inip yanına ilerledim. Önünde durup omuzlarından tuttum ve bana bakmasını sağladım.
Belimden tutup beni kendine çekti, kollarımı boynuna doladım. "Sadece senin yanında kendim olabiliyorum, o kadar korkuyorum ki. Silah tutmaktan bile korkuyordum bir ara,korkmamaya zorlandım. Sen yoktun, sen olsan cesareti öğretirdin bana, korkmamayı değil. Hastane odasında bana hatırlamayan gözlerle baktığında, adımı hatırlamadığında... hayır, suçlamak istemiyorum. Suçlamıyorum da, ben daha sana dokunmaya kıyamazken o adam sana sahip olmaya çalıştı. Ben asıl kendimi suçluyorum, daha erken gelebilirdim." Devam etmesine izin vermeyen bendim çünkü dudaklarımdan dökülen hıçkırık onu engellemişti.
Titrediğimi de hissetmiş olacaktı ki geri çekilip parmaklarıyla yanaklarımı sildi. "Kendimi koruyabilirdim," başımı eğdiğimde başka hiçbir şey diyemedim. Parmağını çeneme koydu "kendini koruyamazdın, sana ilaç vermişti." Saçlarımı geriye atıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "O ilaç seni bayıltmalıydı oysaki sen buna bile karşı çıktın," Dudaklarını sağ gözümün altına bastırdı sonra sol gözümün altına. "Sen yapman gerekeni yaptın," dediğinde başımı iki yana sallayıp "sende yaptın." Dedim.
Burukça gülümseyip yanağımdan öptü bu sefer. Dudakları orada kaldı bir süre,sonra çeneme doğru indi ardından boynumdaki izin üzerinde durdu. Yutkunup geri çekildiğimde yine göz göze geldik. "Ne dersem diyeyim hep kendini suçlayacaksın, değil mi?" Bir şey demedi ama bakışlarından anlamıştım;o hep kendini suçlamıştı ve benim gelişim hiçbir şeyi değiştirmemişti, değiştirmeyecekti.
"Isıtılmış bıçak, hâlâ soğumadı."
"Onu soğutacak kişi ben olacağım."
Saçlarımı okşadığında "sonu ölüm olsa bile." Diye devam ettirdi. Başını sağa doğru eğdiğinde kalbimin atış hızı daha da hızlandı. Üst dudağını alt dudağıma sürttüğünde reflex ile elim ensesine gitti. "Benim ölümüm sensin." Diliyle dudaklarını ıslattığında dudaklarımı birbirine bastırıp geri çekilmeye çalıştım. İzin vermedi ve belimden daha sert çekip dudaklarımızı birleştirdi.
Her zamankinin aksine tutkuyla beni öptüğünde birazdan annemle karşılaşacak olmak bile beni korkutmuyordu. İç çekerek geri çekildiğinde alnını alnıma yasladı.
"Hazır mısın?" Diyerek elini havaya kaldırdı. Elimi elinin üzerine bırakıp "hazırım." Diye mırıldandım.
( ͡° ͜ʖ ͡°)
Toxic bir çift mi yazıyorum yoksa birbirine sırıksıklam aşık bir çift mi yazıyorum bende anlamadım,çaktırmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE İHANET /MARİCHAT
Fanfiction"Bir katil benimseme duygusunu bilmez değil mi? O zaman kıyametin yakındır Tom Dupain," "Korkudan dizlerinin titrediği o katil, terkettiğin kızına aşık oldu."