26.Bölüm

65 7 0
                                    

"Bekle burada!" Diyerek babamın yanına gitmeme izin vermemişti. Babam komutanıyla yumruk yumruğa kavga ederken generaller gelmişti. Ya babamı kovarlarsa? Video da gitmişti, bende vardı ama gerekirse gösterebilirdim.

Babamla birlikte gittiklerinde asker gergince bir oraya bir buraya yürüyor, zaten gergin olan beni de geriyordu.

Aradan beş saat geçmişti. Koskoca beş saat sonra babam tek başına bitkin bir şekilde çıkmış ve kaldığı eve girmişti. Zor duruyordum burada. Biraz sonra elinde bavuluyla çıktığında kaşlarım çatılmıştı. Bu defa Mert'i beklemeden babamın yanına koşmuştum.

"Baba!?" Babam gülümsemeye çalışmış ama gülümseyemeyince gözyaşları akarken beni çekip sıkıca sarılmıştı. Yutkunamıyordum bile, babamın ağlamasına dayanamıyordum. Ben de ağlamaya başlamıştım istemsizce.

"Mahvoldum ben. Benim hayatım asıl şimdi bitti, ben artık nasıl yaşarım bilmiyorum. Kovuldum, en hızlı şekilde işlemler yapıldı. Bitti, her şey bitti." Diyerek ağlarken şaşkınlık ve üzüntüyle yavaşça ayrılmıştım.

"Baba, nolur ağlama. Lütfen, dayanamıyorum bu hallerine." Diyerek tekrar sarıldığımda bir süre ağlaşmıştık. Sonra babam sakinleşmiş ve arabasına binmeden buradaki herkesle vedalaşmıştı.

"Nereye gideceğiz?" Dediğimde ifadesiz yüzü öfkeye bulanmıştı. Eve geldiğimizi görünce babam beni beklemeden bavulunu da alıp eve girmişti. Annemi aramıştık her yerde ama eşyalarını da toplayıp kaybolmuştu.

Babam salonda ağlarken ben onun eşyalarını yerleştirmiştim dolabına. Odanın çarşaflarını da çıkarıp en yenilerden takmıştım, iğrenirdi o yatakta yatmaya artık.

Odama girdiğimde yatağa uzandım öylece. Bir süre tavanı izlerken aynamda birden beyaz bir ışık belirdi. Şaşkınlıkla bakakaldığımda içinden yaşlı bir kadın çıktı. Çığlık attığımda bana gülümsemiş ve yanıma gelip bir bileklik takmıştı koluma.

Üzerinde gezegenler vardı ve bayağı sağlam duruyordu. Sonra bileğimden onu çıkarırken ben adeta donmuştum, hareket edemiyordum. Bileğime yıldız şeklinde bir iz bıraktığında yutkundum.

"Bu senin sonsuzluk izin. Sonsuza kadar geçmişte kalmayı diledin. Şimdi gideceksin ve bir daha dönmeyeceksin. Tek bir dilek hakkın kaldı bu dünyada. Onu şimdi kullanırsan bu dünyadan yok olacak ve ebediyen istediğin zamana gideceksin." Dediğinde enteresan bir şekilde bakmıştım kadına.

"Babam, onun da benimle gelmesini ve ölene kadar orada onunla yaşamayı istiyorum." Dediğimde kadın gülümsemiş ve bileğimdeki yara izine bastırmıştı.

Birden irkilerek uyandığımda gözlerimi kırpıştırmış ve etrafa bakmıştım. Burası? Burası benim çadırımdı! Üzerimde gelecekte giydiğim kıyafetler ve çantam vardı. Babam!? Kalkıp çıkacakken dışarıdaki kargaşa seslerini duyunca çantamı bile çıkartmadan koşarak seslerin olduğu yere baktım.

Askerler babamın etrafını sarmıştı. Babam da gelmişti! Dileğim kabul olmuştu. Bu olanlardan sonra başka hiçbir şey istemezdim. Babamın yanına koşarken babam beni görmüş ve şaşırsa da ona sarıldığımda geri çekilen askerleri görünce bana sıkıca sarılmıştı.

"Baba, bak demiştim sana değil mi? Artık mutluyuz, hep burada kalacağız. Hadi çadırıma gidelim. Sana kıyafet isteriz obanın beyinden." Dediğimde babam kaşları çatık ona kılıç tutan askerlere baktığında gülümsemiş, aralarında Ali'yi de görünce ona gülümseyerek bakmıştım.

"Laçin, kimdir bu? Sen nerelerdeydin bunca zaman!? Öldük korkudan, hele Bora uyuyor sürekli." Diyen Ali'yle üzüntüyle babama bakmıştım.

"Bu benim babam, her şeyi anlatacağım. Gelsene." Dediğimde Ali alplere içeriye girmelerini söylemişti. Babamla birlikte Korkut beyin otağına gittiğimizde Ali Bora'yı getirmeye gitmişti. Bora nefes nefese otağa girdiğinde onu ne kadar özlediğimi yeni fark etmiştim.

"Bora?" Dediğimde kaşları çatık bir şekilde yanıma gelmişti büyük adımlarla ve kimseden çekinmeden sıkıca sarılmıştı bana. Gözüm babama kaydığında kaşlarının çatıldığını görmüştüm.

Şimdilik sadece Bora'ya odaklanacaktım. Ben de kollarımı beline dolayıp başımı göğsüne yaslayıp sakinleşmeye çalıştım, çünkü ikimiz de ağlıyorduk.

Dünyadan UzakWhere stories live. Discover now