14.Bölüm

82 7 0
                                    

Dediği şeylerden sonra sessizce bir süre oturmuş, sonra burnunu çekip yavaşça kalkmıştı. Beni orada o halde öylece şaşkınlıkla bırakıp gitmişti. 

Kapı kapanınca hemen gözlerimi açıp kalktım. Delirmek üzereydim. Sevdalandım derken? Benden mi hoşlanıyordu? Ama neden? Tamam biraz güzel olduğumun farkındaydım ama sakardım, salaktım ben bir kere. Hem, hem ben gelecekten gelmiştim, onunla nasıl olayım ki?

Zaten tarihte herhangi bir değişikliğe sebep olacak bir şey söylemekten ve yapmaktan çok korkuyordum. Tarihi değiştirecek ufacık bile bir şey yapamazdım. Ah tabii eğer yaptığım şey bizim lehimize olacaksa gerekirse ölmeyi bile göze alırdım ama bilmiyorum. 

Belki de bu geçmişte değiştirdiğim bir şey gelecekte tarihe yansımayacaktı. Gerçekten bilmiyordum. Tamam düşünmemeye çalışacaktım, hem o uyuduğumu sanmıştı. Bilmiyormuş gibi davranacaktım, o kadar.

Biraz uyumaya çalışsam da başaramamıştım ve kalkıp giysi dikmeye başlamıştım. Tasarımcı da olurmuş aslında benden var ya, ama asker olmak benim küçüklük hayalimdi. Olmuştum da, artık gerçekten iyi savaşıyordum. Her gün belirli saatlerde çalışıyordum yine ve artık dövüşte de iyiydim.

Bir askeri kadın elbisesini daha tamamlamıştım. Geçen gün de kendime büyük bir dolap yapmıştım. Tabii yardım alarak. Bunu gören obadakiler de sandıklarını biraz daha büyütmüşlerdi. Deriden ayakkabı yapımı bile öğrenmiştim. Kısacası artık elimden her iş geliyordu.

O yaptığım kıyafeti de dolaba koyup dışarıya çıktım. Biraz çalışsam fena olmazdı. Kılıcımı aldım sadece, zaten hep belimde takılı duruyordu. Çalışan alplerin yanına gittiğimde otağın önünden bana bakan Bor'yla gözlerimi kaçırdım.

"Ben de sizinle çalışsam olur mu?" Dediğimde alpler kibarca kabul etmişlerdi hemen. Bazıları gibi kaba değildi buradaki herkes.

Hemen karşıma genç, hatta benim kadar genç bir alp geçmişti. Obadan yemekçi hatunlardan birinin oğluydu bu. Kılıçlarımızı birbirine vurduğumuz an başlamış, uzun bir süre de devam etmiştik.

Akşama doğru ikindi namazı vaktinde namaz kılmak için gitmiş, sonrasında da daha sonra çalışırız yine diye sözleşip ayrılmıştık. Güzel çalışmıştık, çadırıma gidip yay ve oklarımı alıp hedef yaptıkları yere gittim tekrardan.

Eskiden arada tam 12'den vuramasam da şimdi hiçbir hedefi kaçırmıyordum. Artık gerçekten gelecek zamanda bu derecedeyken yarışmalara girsem kesin ülke birincisi olurdum.

Birkaç hedef daha vurduktan sonra herkes geri gelmişlerdi namazdan sonra. Oklarımı çıkartıp sağlamlarını geri aldım. Kırılanlar olmuştu, birbiri üstüne geldikleri için. Onları da çıkarıp ok yapılan yere götürdüm. Tahta kısmını atıp demir kısmı zarar görmediyse tekrar kullanıyorlardı.

Çadırıma girip kendime kolay yapılan yemeklerden yapmaya başladım. Çadırıma yemek yapma eşyaları da almış ve bir köşeyi de bir nevi mutfağa çevirmiştim. Çadırımda ateş yakıp suyu da ısıtabildiğim için banyo için su almıyordum başkalarından.

Çadırın odaları olduğundan bir odada yatıyordum, bir oda banyo ve tuvalet olarak kullanılıyordu. Bir de salonu vardı, giriş kısmı, orayı da mutfakla bitişik kullanıyordum.

Çok seviyordum burayı. Gerçekten çok alışmıştım, eski hayatımdan özlediğim tek şey babamdı. Gerçekten özlüyordum ve arada hatırladıkça ağlamama engel olamıyordum.

Şimdi de güzel kokan yemeklerden dolayı aklıma babam gelmişti yine. Gözlerim dolmuş, kendimi tutmamıştım. Keşke ona ulaşabilsem ve benimle ne kadar gurur duyacağı bir yerde olduğumu söyleyebilsem. Ama bu dediğim imkansızdı, geri gidebilsem bile gitmek istemiyordum.

Acaba annem beni hiç aradı mı, polise falan gitti mi diye düşünüyordum. Bana çok nadir de olsa iyi davranırdı ve şu an annemi bile özlemiştim. Hem de çok. Korkut beyin dediği gibi annemdi sonuçta, nasıl özlemem ki?

Dünyadan UzakWhere stories live. Discover now