18.Bölüm

72 9 0
                                    

İyileşiyordum yavaş yavaş. Morluklarıma krem süren Gökçe durduğunda ona çevirdim başımı. Üzgün görünüyordu.  

"Gökçe, ne oldu? Neyin var?" Dediğimde bana çevirmişti bakışlarını. "Bu halin... Kaybolduğunu nasıl fark etmem!"

"Üzülme artık lütfen. Senin ne suçun var ki hem?" Dediğimde bir sey dememiş ve sürdüğü ilacı kenara bırakmıştı. Fazla üzülüyordu ve moralim bozuluyordu.

"Tek derdim bu da değil, ağabeyimle ilgili bir şey öğrendim." Dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Ben de merak etmiştim şimdi.

"Ne öğrendin?" Dedim sakin bir tavırla. Biraz düşündükten sonra söylemek istediğine karar vermiş olacak ki başını kaldırmıştı yüzüme.

"Ağabeyim duymasın ama, aramızda kalmalı." Dediğinde hızla onaylamıştım onu. "Endişelenme, söylemem." Demiştim.

"Ağabeyim'in öz ağabeyim olmadığını, aslında Korkut beyimizin oğlu olduğunu öğrendim. Korkut bey bilirmiş lakin söylemezmiş bir sebepten dolayı. Analarımız birmiş, anam Korkut beyin eski hatunuymuş, Korkut bey ağabeyim doğduktan sonra bir olaydan dolayı anamı boşamış, anamı babası başka bir beye verince ben olmuşum. Yani yalnız analarımız bir, babalarımız ayrı." Tek solukta hızlı hızlı anlattığı şey üzerine kapı sesli bir gürültüyle açılmış, içeriye Bora girmişti.

Gözleri doluydu ve öfkeden kıpkırmızı kesilmiş gibiydi. Umarım bizi duymamıştır, lütfen duymamış olsun-

"Ne dedin sen!?" Diye bağırdığında Gökçe yerinden sıçramıştı. "Sana derim Gökçe! Kimden duydun bu saçmalığı!? Hikaye mi uydurursun imdi bana!? Konuş!" Bora çok sinirliydi. Ayağa kalkıp Gökçe'nin üzerine yürüyen Bora'yı durdurmaya çalıştım.

"Bora alp, sakin ol biraz. Biraz sakince sorarsan anla-" Bana çok sinirli bir bakış attığında sessiz kalmak zorunda kalmıştım.

"Sen karışma!" Bana bağırıp tekrar Gökçe'ye dönmüştü. Sesimi çıkarmadan geri oturmuştum. Tamam en iyisi aralarına girmemek.

"A-ağabey, Korkut bey hatununa anlatırken oradan geçerdim. İşitiverdim. Korkut bey çok pişman dururdu, sana söylemek ister lakin söyleyemeyeceğinden bahsedip dururdu. Seni sever bilir-" Gökçe'yi susturmuştu elini 'dur' yapıp da.

"Yeter bu kadar." Demişti çoktan akmaya başlayan gözyaşlarını silme zahmetine bile girmeden çadırdan hızla çıkıp giderken. Gökçe de hemen bana veda edip abisinin peşinden gitmeye başlamıştı. Ben de koşarak peşlerinden gidecekken yaralarımın acısıyla geri oturdum.

Hem şimdilik onları yalnız bırakmak en iyisi olacaktı. Yani böyle şeyler hep dizilerde olur sanıyordum. Zaten tarihi bir dizide gibiydim. Biraz alışmış olsam da zor geliyordu bazen. Anlam veremiyordum bu yaşanılanlara. Böyle bir şeyin, yani geçmişe ışınlanma olayının gerçekten imkansız olduğunu düşünürdüm.

Yatağıma yatıp uyumaya çalıştım. Kahvaltı da etmemiştim daha ama iştahım yoktu. O yüzden uyumayı seçtim şimdilik. Uyku çoğu şeyin ilacı derdi babam hep. Onunla birlikte uyumadan hayaller kurardık, bazen birlikte uyurduk. Onu çok özlemiştim...

Gözlerimi açtığımda üzerimde bir bakış hissettim. Kaşlarımı çatıp etrafa bakacakken hemen dibimde beni izleyen Bora ile karşılaştım. Gözleri kızarık kızarıktı. Ağladığı kesindi ama ne kadar çok ağlamıştı da bu kadar kızarmıştı.

Yatakta doğrulup ona döndüm. Saçımın açık olmasını ben zaten pek umursamıyordum ama bu defa o da umursuyor gibi durmuyordu.

"Laçin, bir şey sorma yalvarırım. Sadece biraz izin veresin, sarılayım. Bilirim uygun değil lakin sana ihtiyacım var." Titreyen sesiyle söylediği an gülümsemiş ve kollarımı boynuna dolamıştım. O da hemen belime sarılmış ve başını boynuma gömüp tekrar ağlamaya başlamıştı.

Ellerim ensesinde fazladan uzayan saçlarını okşarken o içli içli ağlıyordu. Sakinleştirmek için öylece ağlamasını bekledim. Herhangi bir hareketim ters tepebilirdi. Bu yüzden o ağlayıp içini rahatlatana kadar sadece öyle durup bekledim. Tâ ki omzumda uyuyakalana kadar.
Şimdi ne yapacaktım peki, ya gören olursa?

Dünyadan UzakWhere stories live. Discover now