16.Bölüm

75 6 0
                                    

Şu an bunların eline düşmektense ölmeyi, ölmektense azar yemeyi yeğlerdim. Allah'ım lütfen yardım et... 

"Yakalayın." Dediğinde üzerime tek bir adam geliyordu. Hemen davranıp adama vurmaya ve kendimi savunmaya çalıştım. Arkamdan gelen kişi boynuma kılıç dayadığında yutkunarak beklemeye başladım.

"Hırçın olman hoşuma gitti." Demişti pislik Tekfur. Şu an cidden ne yapacağımı düşünüyordum. Akşama düğün toyu vardı ve benim yokluğumu fark ederlerse iptal olmasından korkuyordum. Yine de yere kırmızı mendilimi attım gizlice.

Eğer olur da yarın yokluğum fark edilirse bu kaçırıldığıma işaretti. Zaten beni kaçıranın tekfur olduğunu da anlardı Bora.

Bora bana her renge bir anlam verip öğretmiş, yine kaçırılırsam kırmızı mendili bırakacaktım bir yere. Eğer kaybolduysam maviydi mesela. Onun gibi birçok şeydi işte. Buralı olmadığım için benim için bulmuştu bu fikri.

"Kes sesini pislik!" Dediğimde önüme geçmiş ve sırıtarak bana bakmaya başlamıştı. Sonra arkasına bakmış adamlarına işaret verirken ben elinden kaçmaya çalıştığımda yüzüme çok sert bir tokat atmıştı.

Başım dönmüştü resmen. Boşluğumdan yararlanıp beni bağlamışlar ve ata bindirmişlerdi. Tekfurun atının önünde ben oturuyordum, o da arkada oturmuş bir eliyle belimden beni tutuyor, diğeriyle atı sürüyordu.

Kaleye geldiğimizde bu defa kaçmanın bu kadar kolay olmayacağını fark etmiştim. Çünkü güvenlik iki katına çıkartılmışa benziyordu. Mesela geçen kapının dışında koruma yoktu ama şimdi vardı.

Beni bu defa zindana hapsetmiş ve ellerimi çözmüştü. Kapıyı kilitleyip gitmiş ve beni orada tek başıma bırakmışlardı. Kenardaki tahta oturağa oturdum ve uzun bir süre öyle bekledim. Sonraları uykum geldiği için kendimi daha fazla tutmadım ve gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey pislik tekfurun yüzüydü. Karşımda oturuyor ve sırıtarak beni izliyordu. Gözlerimi devirip yavaşça doğruldum ve ağrıyan sırtımı umursamamaya çalışarak oturur pozisyona geçtim.

"Günaydın güzellik, bir şeyler yemen gerek." Dediğinde elindeki yiyeceklere iğrenerek baktım. Kim bilir ne vardı onların içinde?

"Defol git, sizin bir damla suyunuzu bile içmem ben!" Demiştim öfkeyle. Pislik herifler, ne diye sürekli beni kaçırıyorlardı. Sabah olmuş hala gelmemişlerdi, bu demek oluyordu ki büyük ihtimal düğün iptal olmamıştı.

Hem sevinmiş hem de biraz üzülmüştüm. En yakın arkadaşım Gökçe olmuştu buraya geleli. Onun belki de en mutlu gününde yanında olmayı gerçekten çok istiyordum.

"Sana haddini bildireceğim!" Yüzüme sert bir tokat atıp yere düşmemi sağlamış ve üzerini çıkarmaya başlamıştı. Durmadan tepiniyor, kurtulmak için uğraşıyordum. Tam altını çıkaracakken aceleyle gelen birkaç kişi yüzünden bana sinirle bakmayı kesmiş ve onlara dönmüştü.

"Sayın tekfur, Türkler'den mektup var." Diyen adamdan mektubu almış ve okumuştu. Sonra bana döndüğünde yüzünde alaylı bir ifade vardı.

"Seni istiyorlar benden. Vermezsem kaleyi başıma yıkacaklarmış, komik doğrusu!" Dediğinde rahatlasam da biraz korkmuştum. Kaleye hazırlıksız saldırsalar kaleyi alamama ihtimalleri vardı.

"Bak beni vermezsen gerçekten kaleyi başına yıkarlar. Hiç tanımıyor musun sen Türkleri? Senin kalenden daha değerli değilim." Dediğimde gülmüş ama sinirle mektubu yere atmıştı. Korkuyordu ve kararsızdı.

"Sen kes sesini! Seni sevsem de şimdilik göndereceğim. Şunu ellerinden bağlayın ve biraz işkence edin, hediyemizi süsleyelim biraz."

Adamlarına emredip açtığı üstünü kapatmış, adamlar beni yukarıya doğru ayakta zincirlerken o da çoktan gitmişti. Beni seviyormuş, belli! Seven biri sevdiğini dövdürür müydü? Pislik!

Adamlar karnıma, mideme, yüzüme falan durmadan vuruyorlardı. Acı içinde kıvranıyor, ölecek gibi hissediyordum. Ağzımdan kan gelince korkuyla gözlerimi açtım ama sızlıyordu, nefes almak bile canımı acıtıyordu.

Yüzümün kandan görünmediğine emindim, ellerim zincirle bağlı yere bile düşemiyordum. Bacaklarım titriyor, tüm gücü ellerimden alıyordum. Çok kötü acıyordu canım.

Bilincim kapanacak gibi hissediyordum. Kendime hakim olmalı, uyanık kalmalıydım.

Dünyadan UzakWhere stories live. Discover now