4

50 45 0
                                    

'M'

'A...' 15 Aralık

_________________________

Annemin gidişinden sonra zaman sanki bize bir iyilik yaptı ve hızlıca akıp gitti. Onun yasının üstü zaman tarafından kapatıldı. Ve bir sonra babam ve benim için unutulmuştu.

Ya da biz çok iyi iki yalancıydık. Ve acılarımızı güzelce saklamıştık.

11 yaşındaydım. Doğum günü kutlamayı annem gittikten sonra bırakmıştım. Ama babaannem bu sefer zorlada olsa kutlamak istiyordu. Hatta mahalleden olmayan arkadaşlarımı çağıracaktı.

O da bir yandan haklıydı aslında. Dedem yıllar önce ölmüştü. Yıllarca bir çok acıya göğüs germişti.

Sonra oğlu birine aşık olmuştu. Onu sevmiş ve evlenmişti. Ve bir çocuğu olmuştu. Yıllar sonra da aşık olduğu kadın kardeşim dediği adamla gitmişti. Ve oğluyla torunu tek kalmıştı. Gün geçtikçe oğlu, kendini gözleri önünde yiyip bitirmişti. Ve torununa o yaşına rağmen hem annelik hem de babalık yapmaya çalışıyordu. Babaannem içinde zordu. Anlıyordum..

İşte o gün zorla doğum günü kutlamıştık. Ne yalan söyleyeyim çok güzel bir gündü. Hatta babam bile gelmişti. Gülmüştü bile!

Ne güzeldi o gün. Babaannem kocaman çikolatalı bir pasta almıştı. Bir sürü süs yapıştırmıştık. Mahallede ki çocuklar bile gelmişti. Beraber ne kadar istemesem, utansam ve çekinsem de eğlemiştik.

...

"Üfle hadi!" diye yanıma geldi Kerem. Pasta üfleyecektim.

"Tamam üflüyorum!"

"Dur önce bir dilek dilemelisin." dedi Zehra.

"Peki." Ne dilesem diye düşünmeye başladım. Ne dilemeliydim? Bir oyuncak mı? Ya da bir evcil hayvan? Bir kıyafet? Araba? Bebek?
Ne dilemeliydim?

Gözlerim babama kaydı. Bana bakıyordu. Ve sonra ne dileyeceğimi buldum.

Ne olur annem ve babam gibi aşık olmayayım.

Mumları üflemek için eğildim. Üflerken elim nasıl olduysa bardağa deydi ve tutamadan pat diye yere düştü.

"Aaa dur 'M' dokunma!" dedi babaannem. Dinlemedim ve yere eğilip kırık bardağı topladım.

"Allah hayır getirsin. Aman yaklaşmayın buraya. Cam olmuş her yer. " diyip babaannem de yanıma geldi ve toplamaya başladı.

Tam ayağa kalkıp çöpe atacakken babamın sesiyle durdum.
" 'M' elin kanıyor!" diyip yanıma doğru adımladı.

Durup elime baktım. Kanıyordu. Büyük bir cam kesmişti ama acımıyordu. Babam yanıma gelip önce elimdeki camları aldı ve çöpe attı. Sonra elimi avcunun içine aldı ve yaraya bakmaya başladı.

" Anne bir şey saralım çok kanıyor." dedi babam. Şuan elimin kanaması umrumda bile değildi. Babam benimle ilgileniyordu. Elime batan camın ağrısını mı düşünecektim?

"Dur oğlum şurda bir sargı olacak. Ama önce sen bir yarayı temizle."

Babam kafasını salladı. Önce yaramı temizledi. Sonra da elime sargı sardı.

...

Biraz sonra herkes gitmişti. Bende evin kapısında oturuyordum. Ayak sesleri duyunca kafamı kaldırdım. Gelen Keremdi.

"Çok acıyor mu?" dedi Kerem.

"Hayır acımıyor."

"Ben acıdan garip garip bakıyorsun sanmıştım. Değilmiş." nasıl bakıyordum?

"Sen neden gitmedin?" çocuklar bir süre daha durmuş. Sonra hepsi beni sorup iyi olduğumu duyunca gitmişti.

"Seni merak ettim." dedi omuzunu silkerek.

"Anladım." ne konuşacağımı bilmiyordum. Daha önce hep çekinik durmuştum. O yüzden arkadaşım olmamıştı. Şimdi de ne yapacağımı bilmiyordum.

" Sarı " Keremin sesiyle ona doğru döndüm.

"Efendim?"

"Sen neden hep bize karşı bu kadar çekinik durdun?"

" Bilmem."

"Nasıl bilemezsin ki? Hiç bizle oyun oynamadın. Seni ne zaman görsek elinde kitap oluyor. " kitap okumayı çok seviyordum. Çocuklardan çekiniyordum. Nasıl konuşacağımı bile bilmiyordum. Ama kitaplar öyle değildi. Onlar bana arkadaş olmuştu.

"Sizinle vakit harcamayı gerek görmedim. Sizinle oynamaktansa kitap okumak daha eğlenceli." yalandı. Ama bunu bilmesine gerek yoktu.

Kaşlarını çattı. Ela gözleri bana sinirli sinirli bakmaya başladı "Sen bize gereksiz mi dedin?" cidden o cümleden bunu mu çıkarmıştı?

"Hayır öyle demedim."

" Evet dedin."

"Hayır demedim."

"Dedin diyorum! " sinirlenmişti. Neye sinirleniyordu birde.

"Demedim öyle bir şey." inadamı binecek. Peki o zaman.

"Dedin, dedin, dedin. Sen bizi gereksiz görüyorsun. Ben gereksiz miyim?" arkasını döndü bir andan. Nerden gelmiştik buraya?

" Sen gereksiz falan değilsin. Hatta çok gereklisin." dedim. Ama dönmedi.

"Hey dönsene."

"Sana diyorum. Dön." yine dönmedi. Bende elimle kendime çevirdim. Bana bakmıyordu. Kollarını birbirine bağlamıştı.

"Ne yapıyorsun?" dedim. Cidden ne yapıyordu?

" Sana küstüğümü belli ediyorum." birde küsmüş mü? Ee iyi de bir şey yapmadım ki.

"Nasıl benle barışırsın peki?"

"Bilmem. Kendini affettirmen lazım."

"Anladım. Özür mü dileyeyim?"

"Evet."

"Özür dilerim Kerem. Barıştık mı?"

"Hayır."

"Neden özür diledim o zaman?" boşa gittmiş olamaz özrüm.

"Canım öyle istedi."

"Eee nasıl barışacağız o zaman?"

"Sen neden bu kadar soru soruyorsun?"

"Sen neden sürekli bana soru sordurtacak şeyler yapıyorsun?"

"Yarın benimle birlikte bizimkilerin yanına gelirsen senle barışırım." ne hayır. Asla gitmezdim.

"Hayır."

"Evet."

"Hayır dedim Kerem."

"Ne olur 'M' lütfeen. " neden garip garip bakıyordu. Tatlı mı olmaya çalışıyordu?

"Lütfen şu yüz şeklini düzelt. Çarpılmış gibi duruyorsun." o garip hareketi daha da yapmaya başladı.

"Gelirsen düzeltirim."

"Peki gelirim." başka çare yoktu. Yani tamamen isteksizdim. Biraz istekli olabilirim. Çok küçük.

"Yaşasın!" diyip bana sarıldı. Ne yapacağımı bilemedim ama sonra bende ona sarıldım.

"O zaman yarın görüşürüz." dedi ve ayağa kalktı.

"Yarın görüşürüz."

"Ben seni çağırmaya gelirim tamam mı?"

"Tamam."

Kafasını salladı ve koşarak gitmeye başladı. Galiba yarın güzel bir gün olacaktı.

Gece sabaha kadar heyecandan uyuyamadım. O gün, çok güzel bir gündü. Babam benle ilgilenmişti. Uzun zaman sonra beni düşünmüştü. Ve arkadaşlarım olacaktı. Yarın eğlenecektim. Mutluydum.

Bilinmeyen Biri (Ara Verildi) Where stories live. Discover now