Atlantis

38 4 0
                                    

Uyandığım da her zaman beyaz tavanı ya da gri duvarlarımı görürdüm. Bir kaç gündür gözümü açtığım da karşıma çıkan seyretmeye doyamadığım surat var. James'ı uyurken izlemek o kadar hoşuma gidiyor ki. Gün boyu asla kaş çatmıyormuş gibi masum masum uyuması çok güzeldi. Yüzünde çeşitli yerlerde benleri vardı. Gözünün kenarında burnunun üstünde ve çenesindekiler en belirginlerdi. Saçları yastığa özenle dizilmiş gibiydi. Elimi kaldırıp haifçe saçını gözünün önünden çektim. Gözlerini bir anda açmasıyla kaçmaya çalıştım ama belimdeki elleri sıkılaştı.

"Beni izlemek bu kadar mı zevkli? " Sırıtarak dediği şeyle utanmıştım. Yanaklarımın kızardığına yemin edebilirdim. Elini yanağıma koyup gülümsedi.

"Tenin bembeyaz. Kızardığın çok belli oluyor. Bu çok güzel. " Yanağımı okşayarak dediği şeylerin etkisine kapılıyordum. Gittikçe yüzü yüzüme yakınlaşıyordu. Refleksle gözlerimi kapatmıştım. Kapatmamla aniden tekrar açmam bir oldu. Odaya aniden Andy girdi. Yataktan aniden kalkınca başım döndü ve gözüm karardı. Gözümün etrafında bir şeyler uçuşuyomuş gibiydi. Sesler duyuyordum tekrardan. Başım dönmeye başlamıştı. Kendimi bir anda buz gibi hissettim.

"Ell? Ell iyi misin? " Kollarımdan James'ın tutmasıyla gerçekliğe döndüm. Karşımda endişeli gözlerle Andy duruyordu. Yutkunup etrafa baktım. Su içmek istiyordum.

"Andy su getirebilir misin? " Boğazım iyice acımaya başlamıştı. Odada bulunan ufak bir büfeden suyu alıp getirdi. James alıp bana yavaş yavaş içirmeye başladı. Derin nefes alarak İkisine döndüm.

"İyiym. Sadece bir anda kalkınca başım döndü. "

Andy kafasını onaylarcasına sallayıp konuştu.

"Kahvaltı hazır demek için gelmiştim. Kapıdan çıktıktan sonra sağdaki koridorun sonu. Gelirsiniz siz. " İkimizde onaylayıp çıkmasını bekledik. Andy çıktıktan sonra James'a baktım. Beni endişeli gözlerle izliyordu.

"Babana bu olanları da sor. Daha önce de ormanda ve yurt da duymuştun. Belki sebebini biliyordur." Hafif bir şok ile James'a baktım. Beni umursamadığını düşündüğüm anları dahi hatırlıyor. Lanet olsun ki tekrardan kapılmama sebep oluyordu bu davranışları. Umut ışığı arıyordum. Belki oda aynı şeyleri hissediyordur. Ne saçmalıyorsam. 

Yavaşça kalkıp James'a döndüm. "Dolapta büyük kıyafet varsa giy istersen." 

"Çantamda yedek var. Daha uzun kalacaksak alırım." Kafamı olumlu anlamda sallayıp banyoya girdim. İşimi halledip çıktım. James benden sonra banyo girdi ve bende üstümü hızlıca değiştirdim. Rahat şeyler giymek istemiştim ama pantolonların çoğu deriydi. Bol gelebileceklerden bir tanesini alıp giydim. Üzerine beyaz salaş bir tişört giydim. Elimi boynuma attığımda kolye orada değildi. Endişeyle kolyeyi aramaya başladım. Onu kaybedemzdim. Bana verdikleri değerli şeyleri kaybedemezdim. 

Neredeyse odanın her köşesine baktım ama yoktu. James belinde sadece bir havluyla çıktı banyodan.  Onun ardından banyo ya girip her yere baktım.

"Ne arıyorsun böyle. Değerli bir şey miydi?" 

" Evet değerli bir şey. İkizler kolyelerini vermişti. Kaybedemem onu. Aşağı bakmaya gideceğim."  Kapıya doğru yöneldiğimde kolumdan tutup yatağa sürükledi. Oturtup beklememi söyledi ve çantasına yöneldi.

Çantasından bir şeyi alıp önüme geldi.

"Kolyen bu mu?" Elindeki sallanan kolyrye mutlulukla bakıp James'a sarıldım.

"Teşekkür ederim teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." Ne yaptığımın farkına vardığımda geri çekildim ve kolyeyi almaya çalıştım.

"Arkanı dön ben takayım." Sesimi çıkartamıyordum zaten. Bu yüzden arkamı dönüp sessizce bekledim. Koleyiyi takarken yaklaştığını nefesinin boynuma deydiğinde anladım. Nefesi ne zaman boymuma deyse içimde garip bir huylanma garip bir his ortaya çıkıyordu. Utanmıyordum ama tuhaf da gelmiyordu açıkcası.

ABDUCTEDWhere stories live. Discover now