Çaylak?

73 9 2
                                    

"Bu derse ilk defa katılan Çaylak yüzünden en baştan anlatacağım ne yaptığımızı. Size de tekrar olur. Hem de boy kilo dayanıklık testini de yapmış oluruz." Beden hocasının dediğine bazı kişiler oflayıp pufladı. Bazıları ise bana pis pis bakıyordu. Bakanlardan biri ise James'tı. 

"Öncelikle çaylağın anlayabilmesi adına James ile ufak bir pratik yapalım. Hazırlan James." dedikten sonra herkes Jame'a baktı. Üstünü çıkarıp bir duvarın önüne geçti. Vücudundaki yaralar onu kusursuz hale getiriyordu. Herhangi bir çizik bile mükemmel duruyordu. Benim vücudumdaki yaralarla ben bir ucubeden farksızdım. 

Beden Hocası duvarın önündeki bir makinenin önüne geçip bir kaç tuşa bastı. "Öncelikle hızlı olmanız gerek. Hızlı olmak her daim işinize yarar. Hızlı olursanız yakalanmazsınız. İkinci olarak reflekslerinizin gelişmiş olması gerek. Yoksa' eline bir beyzbol topu alıp dinlemeyen çocuğun kafasına attı. Çocuk acıyla inledi.' bunun gibi acı çekersiniz."  Ben biraz tırsmıştım. Biraz değil baya bir tırsmıştım. Beden dersinden şimdiden nefret ettim.

"Başlıyorum." deyip makinenin tuşuna bastı. Art arda çıkan toplar hızla James'ın üstüne yağıyordu. Ama hiç bir top deymiyordu. Çoğunu vurarak savuruyor bazısından ise kaçıyordu. Çok hızlıydı bazen gözümden kaçırıyordum. İlgi çekici gibi dursa da top herhangi bir uvuzuma deyse kopartır derecede hızla geliyordu. Sıranın bana asla gelmemesini umuyordum. Toplar bitince James istifini bozmadan dibimden geçerken omuz atıp Beden Hocasının yanına ulaştı. 

"İlk olarak çaylak başlamalı bence Hocam." James'ın bu fikrine herkes katıldı. Beden Hocası bana dönüp uzunca süzdü. 

"Çıkar bakalım üstünü ve az önce James'ın durduğu yere geç." Üstümü çıkartmakmı. Ben asla çıkartmam, çıkartamam. Yaralarımı benden başkası göremez, görmemeli. Ellerim titremeye başladığında zorla konuştum. 

"Üstümü çıkartmasam?" Sona doğru kendi sesimi bile ben duymazken onların nasıl duyacağını merak ediyordum.  Beden Hocası bana dönüp " O zaman şurada ki  badilerden bir tanesini giy gel. Vücuduna bakmam gerek." dediğinde hızla kafamı sallayıp dediği yöne gittim. Arkamdan bir kaç gülme kıkırdama sesi geliyordu. Umursamadım. Siyah uzun kollu bir badiyi üzerime geçirdim ve tekrar döndüm. 

"Güzel vücuduna yapışmış. Geç bakalım." Söylediği yere geçerken iç sesim her şeyin güzel olacağını söylüyordu. Ve ben genelde iç sesimle ters düşerim. Kötü geçedebilir diye içimden sürekli tekrarladım. Hocaya baktığımda bir kaç ayar yapıp bana döndü.

"Başlatıyorum çaylak." Düğmeye basmadan James'a baktı. O da bana bakıyordu. Sinirli ve pis bir sırıtış vardı. Kafasını sallamasıyla ilk top karnıma dün annemin demir çubukla vurduğu yere geldi. Nefesim içime kaçmıştı sanki. Sinirlenmiştim. Derin bir nefes alarak doğruldum. İçimde bir şeylerin kaynadığını hissediyorum. Gelen toplara bakmadan kaçıyor bir kaçını ise tekmeleyerek savurdum. Çoğunlukla kaçmıştım. Kontrol bende miydi pek emin değildim ama içimdeki öfke ve sinir beni topa vurmaya zorluyordu. Toplar durulduğunda herkesin bana şokla bakıyordu. James bile hayret edercesine bakıyordu. 

Beden Hocası yutkunup ağzını açtı. "Buraya ilk gelişin. Öyle değil mi?" diye sorduğunda neden diye düşündüm.

"Evet efendim. Neden?" diyerek baktığımda Beden hocasının gözleri parlıyordu. James ise tuhaf bakıyordu. Zorla yutkunarak bakışlarımı yere indirdim. 

"Bu çok güzel bir başlangıçtı. Tebrik ederim." deyip elini uzattı. Tedirgin bir şekilde eline baktığımda tutmam için işaret verdi. Tutmamla sallaması bir oldu. Sonrasında ise bir kaç kişiyi izlememi söyledi. Dediği kişiler baya çevikler di. Hepsi çok iyi kaçmışlar ya da savurmuşlardı. Ben bir ya da iki tane anca vurabilmiştim. 

"Siz sırayla bu eğitime devam edin. Tamamlayanlar James'ın arkasına sıra olsun. Boy kilo ve dayanıklık ölçüp yazılacak." Dediğinde tamamlayanlar arkasına geçmişti.  Salonun öbür tarafına geçtiğimiz de yapanların sırasına göre dizdi. En önde ben vardım.

Kolumdan tutup tartıya çıkarttı. Çocuk muamelesi yapıyordu resmen. Sustum ve ne yaptığını izledim.

"50 kilo." Boy ölçme yerine geldiğimizde beni duvara yapıştırdı ve kafamın üstüne bir şey dayadı. Çok yakın duruyorduk. Boyumun kısa olduğu gerçeğini hiç kabul etmemiştim ama James'ın karşısında kabul etmek durumunda kalıyordum. Adam 190 neredeyse 2 metreye yakındı. 

"175 cm." Deyip çekildi. Sonrasında bacaklarımı açarak oturmamı söyledi. Esnemek dışında evde yapabildiğim çok az şey vardı. bacaklarımı yan tarafa ayırıp oturdum. Sıfır bacak açmamı beklemiyor gibiydi. Dizlerini sırtıma dayayıp kollarımdan arkaya çekti. İyice esnerken bacaklarımın içinin acıdığını hissettim. Kronometre tutuyordu sanırsam. Bir süre sonra bıraktı.

"Çok zayıfsın. Kemiklerin dizime battı. Bir şeyler yemezsen ölecek gibisin." 

Sonrasında oturma yerlerine gönderdi. Evet zayıftım. Annem yüzündendi. Eve birçok yemek olurdu ama annem sadece ufak bir tabak verirdi. İşe giderken ise kitlerdi. İlk zamanlar açlıktan ağlıyordum. Ama sonrasında alıştım ve yemekleri verdiğinden daha az yemeye başladım. Bu yüzden çok zayıftım. Beden Hocası herkesi yanına tolayıp yüksek sesle bir şeyler anlatmaya başladı. 

"Bu saatlik bu kadar. Akşamki dersimizi ormanda yapacağız. EKSİK İSTEMİYORUM." diye bağırdığında irkilmiştim.  Herkes yavaş yavaş dağılıyordu. Bende üstümü giyinmek için soyunma odasına gidiyordum ki Beden Hocası 'bana sen kal' deyince olduğum yerde durdum ve arkamı döndüm.

Yanıma ulaşıp biraz eğildi. "Gücünün farkında mısın çaylak. Ya da gerçekten Çaylak mı demeliyiz?" 

"Dediğinizden bir şey anlamadım efendim." Bana sırıtıp bu sefer sert sesiyle konuştu.

"Beni salak sanma velet. O soydan geldiğini biliyorum. Sende çok iyi biliyorsun demi?" Derken üstüme üstüme geliyordu.

"Gerçekten ne dediğiniz hakkında en ufak bir şey bilmiyorum." dediğim anda ittirip düşürdü. Korkudan gözlerim dolmuştu. Tam bağıracaktı ki Müdire geldi.

"Ne yaptığını sanıyordun Alby?" Tehditkar sesiyle konuştuğunda minnettar bir şekilde Müdireye baktım ve ayağa kalkmaya çalıştım. 

"James olmasa çocuğu burada çiy çiy yerdin öyle değil mi? James Elliot'u dışarı bahçeye çıkar ve beni bekleyin." Emir verircesine dediği şeyin ardından James kolumdan hafif bir şekilde tutarak sürükledi. Bahçeye çıktığımızda herkes bize bakıyordu. En nefret ettiğim şeydi birilerinin beni izlemesi.  Doğu kanadına yürürken arkamızdan Austin ve diğerlerinin sesi geldi. Sarsılmamla James'ın elini çekmesi bir oldu. Austin sarılmıştı. Daha doğrusu atlamıştı. Dönüp karşılık verdiğimde arkasından kızları ve Jack'i gördüm. 

"SANA BİR ŞEY OLDU SANDIM." diyerek kulağımın zarını patlatırcasına bağırmıştı.

Tam susturacaktım ki arkasından Jack gelip kafasına vurdu. "Salak mısın az daha bağırda yasaklı bölgeye girdiğimizi diğerleri anlasın." Gülüp onlara baktığımda James boğazını temizleyip. "Arka bahçeye." diye işaret vermişti. Sağımda kızlar solumda Aunstin ve Jack vardı. Doğu kanadının arkasına geçtiğimizde ürpermiştim. Hava aydınlık olmasına rağmen sis yüzünden karanlık ve kasvetli gözüküyordu. Bir masa vardı ve başında dikilen bir adam vardı.

"Bu kadarı yeter Alfred gerisini ben hallederim." deyip adamın elindeki tepsiyi alıp masaya bıraktı.  

"Şimdi tek yapmamız gereken Bayan Freya'yı beklemek." deyip oturdu. Ve bizimde oturmamızı işaret etti.

Neden bana öyle davranmıştı beden hocası hala anlamamıştım. Ne soyundan bahsediyordu ki. Eğer soylu birilerinden bahsediyorsa ben değildim. Farklı biri sanmış olabilirdi. Peki ama Müdire benimle ne konuşacaktı. Yasak olan Doğu Kanadına kadar getirecek önemli ne vardı anlayamamıştım...

Top sahnesini burdan aldım. 

Keyifli Okumalar.

ABDUCTEDWhere stories live. Discover now