6/First truth

15 2 0
                                    

Bir kaç gün önce yalan söyleyebilenlere gıpta eden ben, hali hazırda yalanlar içinde kaldığım için kıvranıyorum. Her iki tarafda haklı ola bilir mi? Hiç kimse bir birini anlamazken haklı taraf nasıl seçilir ki? Haklı taraf diye bir şey var mı yani?

Birilerini anlamak imkansızdır aslında. Koca bir yalandır. Kocaman bir yalan. Peki bu tekdüze hayat birilerini anlamadan nasıl geçiyor hiç düşündünüz mü? Hep birilerini anlamak isteriz ki bu çoğu zaman sevdiğimiz insanlar olur. Acılarına ortak olmak bazı anlarda en çok istediğimiz şey olur.

Benim ilkim farklı olmuştu. Hayatımda anlamak istediğim ilk kişi nasıl olduğunu bilmediğim düşmanım, nefret ettiğim kişi olan Jeon Jungkook olmuştu.

"İnsan bilmediği konularda hep abartılı fikirlere sahip olur." der Albert Camus. Bunu yapmak istememiştim. Temelinin ne olduğunu, nereden ve ne zaman yarandığını bilmediğim bu düşmanlıkta sırf annem olduğu için onu her konuda haklı çıkarmaya çalışmadım. Normalde hiç kimsenin istemeyeceği şeyi yaparak ortada kalmayı seçtim. Gizlenen her şeyi açığa çıkarmayı ve doğruya pay olmayı seçtim. Yoongi'nin aksine...

Annemi seçti.

"Delirdin mi sen? Anneme nasıl inanmazsın? Onun hakkında nasıl şüpheye düşersin?"

Tahmin ettiğim gibi aklımda dört dönen düşüncelerimi duyan ağabeyim beni ayıplamış ve delirdiğimle ilgili bir ton laf saymıştı. Onun için annemin yanlış bir şeyler yapması yıldızların gökten inmesi gibi bir şeydi.

Yani imkansız.

Yoongi'ye göre annem bizi bir şeylere zorladığında, bizden bir şeyler isteyip bize alakasız bir şeyler verdiğinde, kendi işini bizden sakladığında bile hep bildiği bir şeyler vardır. Annem hep haklı, çok bilgili ve her şeye agâhtır. "Neden?" diye sorsa bile bu sadece sormak içindir. Gerisini pek sorgulamaz. Annem yalan söylese bile Yoongi ona inanır.

Yaşım ve aklım erdiğinde artık merak etmeye başlamıştım acaba onun bu ilgisi, bağlılığı ve inancı sevgisinden mi geliyor yoksa minnetinden mi. Cevabı ise o söylemedikçe bilemezdim.

"Hyung, hiç düşünmeden yargılama beni. O benim de annem onda hata payı aramak için can atmıyorum. Ancak sana silahı vardı diyorum."

"Lazım olmazsa taşımazdı. Bir bildiği vardı-"

"Şu cümleyi söylemeyi kesermisin! Sen bir polissin! Annen bile olsa silahın ruhsatlı ve ya ruhsatsız olduğunu bile sorgulaman lazım!" Öfkeyle çıkışıp ayağa kalkarak etrafta volta atmaya başladığımda, benimkine eş değer öfkeli bakışları beni takip etti. Beni haksız görüyordu ve aklında şüpheye dair en küçük bir kırıntı bile yoktu.

"Annem de bir insan ve hata yapabilir. Anla artık şunu!"

Hırsla sürekli ona karşı gelmem anlaşılan onu bıktırmış olacak ki öfkeden deliye dönmüş bir biçimde oturduğu yerden kalkarak hızla yanıma geldi ve bir eliyle gömleğimin yakasından yapışıp, diğer elinin işaret parmağıyla uyarır bir biçimde göğsüme baskı uygulayarak "Annemiz nerede ne yapacağını bilir. Asıl sen anla ve kendine gel! Anlaşılan gözünü boyamışlar senin." dedi ve tuttuğu gibi sertçe beni geri bıraktı. Davranış şeklinin pişmanlığının gözlerine yansıması o kadar da uzun sürmedi. Sadece bir kaç saniye. Kıyamadığı küçük kardeşine verdiği değerden doğan pişmanlık sadece bir kaç saniye sonra onu yakaladı. Gözlerini sımsıkı kapattı ve yumruklarını sıkarak arkasına dönüp yürümeye başladı. O düşündüklerini diline getirmezdi pek. Sert bir mizacı vardı. Onun konuşma şekli gözleri ve davranışlarıydı. O da anlayana tabii. Sözleri benimsemiş birinin hayatına Yoongi iyi gelmezdi mesela. Bu yüzden pişmanlığına dair tek bir kelime bile etmedi zaten anladığım için.

Newborn | TaekookWhere stories live. Discover now