3/No returns

13 2 0
                                    

Uyku döngümüzün sonunda gördüğümüz rüyalar hatırlanması ve gerçekleşmesi en mümkün olan rüyalardır derler. Bir şeye ne kadar inanırsak o kadar gerçek olur ve ben sabah rüyalarının gerçekleşmesi fikrine ne kadar inansamda artık bunun gerçekliyine inanmak istemiyordum. Zira gezindiğim her yerde en sonunda Jeon Jungkook isminin sahibinin bakışıyla karşılacaksam hiç bir rüyamın gerçek olmasını istemiyorum.

Jeon Jungkook

Kocaman gözleriyle dikenli bakışlarının esiri olduğum ve kabuslarımı süsleyen adam. Kabusum olmuştu. O günden sonra çok sık rüya görmeyen ben her gece rüya görür olmuştum ve o rüyalarda ister evimin mutfağında isterse de hiç gitmediğim bir ülkede olayım en sonunda her hangi bir yerde onun silüeti ve keskin gözlerinden fırlayan bakışlarıyla karşılaşıyordum. Bana göz kırpıyordu. Bana göz kırpıyor ve benimle alay ediyordu.

Rüyalarımdan çıkmayan silüet ve gerçek hayatta aklımdan çıkmayan isimle ne halt yapacağımı bilmiyordum. Bir de o vardı.

Lee Sungjae

Polisliğime binlerce kez şükürler olsun ki iki ismi de araştıra bilecek imkanım vardı ancak sonuç pek de iç açıcı deyildi. Jeon Jungkook ismi, tarayıcıda bir kere görmeme rağmen ezberimde olan yüzle eşleşse de ona ulaşabileceğim hiç bir şey yoktu. Üzerine kayıtlı ne bir ev ne bir araba ne de başka mal mülk vardı. Telefon numarası ve adresi ise artık kullanılmıyordu herhalde. Çünkü aradığım numara artık kullanılmıyor sinyali verirken, evine kadar gitmeme rağmen de boş bir evle karşılaşmıştım. Bugün ise eski okuluna gidecektim.

Lee Sungjae ise tam bir hüsran. Her iki isimle eşleşen yüzlerce şahıs vardı. Jeon Jungkook'un yüzünü hatırlamak benim için bir avantajdı ancak Lee Sungjae için böyle bir avantajım yoktu. Bu yüzden onu şimdilik araştırmaktan vazgeçmiştim.

Yine benzer kabus sebebiyle soluk soluğa uyandığım yatağımdan doğrularak kendime gelmeye çalıştım. Gitmem gereken bir yer olduğu için çok oyalanmadan ayağa kalkarak banyoya gidip ihtiyaçlarımı karşıladım. Yeniden odama dönüp üzerimi değiştirdiğimde Yoongi'nin "Kahvaltı hazır!" diye seslendiğini işitmiş ve derin bir nefes vererek adımlarımı mutfağa doğru yönlendirmiştim.

Şu son bir kaç gün ruhen benim için zorlu geçmişti. Kafamdaki her şey belirsiz ve cevapsızdı. Annem o günden sonra eve dönmemişti ki bu olağan bir durumdu. Onun için endişelenemiyordum bile. Annem benim gözümde zaten çok güçlü ve her şeyi başara bilecek biriydi ancak o günden sonra...O günden sonra bu düşüncem biraz daha koyulaşmıştı. Benim annem bir çok şeyin üstesinden gele bilirmiş ve iyi olduğuna nedense emindim. Kafamı kurcalayan tek şey gördüğüm sahnenin ne gibi bir açıklaması ola bileceyiydi.

Kısacası kendi sorularımla baş başa kalmıştım.

Mutfağa vardığımda "Günaydın." diyerek gülümsemiş ve sandelyeme yerleşmiştim. Yoongi ile aramızda genelde hiç sır olmasa da bu konuyu nedense açamamıştım ona. Olağan her hangi bir zarardan onu uzak tutmak istememdenmidir bilmem ruh halimden bile bir şeyler anlamaması için kendimi zorluyordum. Bir şeyler anlarsa anlatmam için zorlamazdı bile ancak endişelensin de istemiyordum. O da "Günaydın çocuk." diye karşılık verdiğinde yine aynı kızgın surat ifademi yapmış ve gülümsemesine sebep olmuştum.

Her ne kadar bu konuları Yoongi'ye açmak istemesem bile, içimi kemiren o kurt beni rahat bırakmıyor, sanki vücuduma sinyaller gönderiyordu. En küçük bir bilgiye bile aç olmam en sonunda Yoongi'ye soru sormama neden olmuştu. "Hyung." diye seslendiğimde, tezgahtaki işine devam ederek "Hm?" diyerek yanıtlamışdı.

"Annemin ne iş yaptığını...yani hiç merak ettin mi?" diye bir çırpıda soruvermiştim. Tanrı şahidim gerim gerim geriliyordum. Neredeyse ter dökecek kıvama gelmem, şübhe çekmemek için rahat tavırlar takınmama mani oluyordu. Yine de istifimi bozmadan yemeğimi yemeye devam etmiş, sanki öylesine sohbet ediyormuşum gibi bir hava katmaya çalışmıştım.

Newborn | TaekookWhere stories live. Discover now