locked

53 4 0
                                    

"Hazır mısın?" Arabadan inip Jaehyun'un tutmam için uzattığı ele baktım. Tanrı yardımcım olsun çünkü içeri el ele girersek aptal kızlar tuvalette beni benzetebilirdi.

Uzattığı eli tuttum ve birlikte fakültenin kapısından içeri girdik. Bir kaç göz daha ilk saniyelerden bize dönmüştü. Geniş salona girmemizle ilerideki kız tayfası 2. Dünya Savaşı'nda düşmana bomba salan ABD gibi bakışlar atıyordu. Arkadaşlarıyla oturan Yuri'nin de bize baktığını görmemle ölüm fermanımın imzalandığını çok iyi anlamıştım.

"Jaehyun, şuan canım tehlikede. Bu akbabalar beni parça pinçik edecek." Jaehyun kulağına fısıldadıklarımla güldü. "Saçmalama Gayeon. Kimse sana bir şey yapamaz."

Masalardan birine oturup ders saatini beklemeye başladık. Jaehyun oldukça sakin otururken ben stresten ayağımı sallıyordum. "Biraz sakin olur musun? Görende düşman karargâhına düşmüş esirsin sanacak."

"Sen geç tabi dalganı. Sana hava hoş." Yujin'in gelip gelmediğine bakarken Yuri ve arkadaşları ile bir saniyelikte olsa göz teması kurmamla önüme döndüm. "Jaehyun kalk gidelim."

"Delirdin mi? Oturuyoruz işte." Sinirle nefes verdim. "Senin tuzun kuru olabilir ama ben canımı sokakta bulmadım Jaehyun."

"Seni bilmem ama ben seni kapımda buldum." Gevşekçe söylediği üzerine koluna vurdum. "Ah acıdı. Sen bu güçle hepsini döversin rahat ol."

"Sınama beni Jaehyun." Çantamı toplayıp amfiye doğru yürüdüm. Çantamdan telefonumu çıkartıp Yujin'e mesaj atarken karşıma çıkan bir kaç kız duraklamama neden oldu. "Sonunda tanışabildik Gayeon."

"Benimle tanışmayı bu kadar istediğinizi bilmiyordum." Kız arsızca gülerek saçlarıyla oynuyordu. Bir yandan gözleriyle beni süzdü. "Cidden nasıl becerdin?" Anlamadığımı gösteren bir ifade ile ona baktım.

"Jaehyun'u ayartmayı diyorum. Bu tiple nasıl başardın?" Derin bir nefes alıp Tanrı'ya yalvarmaya başladım. Tanrım sen bana sabır ver. Sen beni kurtar bu işkenceden.

"Baksana, demek ki senin uğruna gangstar gibi yol kestiğin gece yatmadan önce fotoğrafına baktığın o adam bu beğenmediğin tipe bakıyorsa ve sende onu gelip böyle sıkıştırıyorsan senin hem zekânı hem de gururunu sorgulamalıyız."

"Dili de pek uzunmuş." Umursamadan yanlarından geçip amfiye yöneldim. Bu aptallarla yeterince aynı havayı solumuştum.

Amfiye girip boş yerlerden birine geçtim. Yujin geç kaldığını yazarken bende not alacağım defteri çantamdan çıkarıyordum. Ön sıradan gelen hareketlilik ile başımı kaldırdım. Bu dünki çocuk değil miydi? Jaehyun'un arkadaşı Mark Lee.

Yanında arkadaşıyla bir şeyler konuşuyor ve hunharca gülüyordu. Dünki halini bilmesem eğlenceli biri olduğunu düşünürdüm. Fakat buzdolabı gibi duran tarafını bilmem yalnızca şaşırmama sebep olmuştu. Arkadaşı ile sohbeti kesildikten sonra arkasına dönmesiyle göz göze gelmemiz bir oldu. Şimdi de onu izlediğimi düşünecek.

"Sen, Gayeon değil mi?" Başımı tebessüm ederek salladım. "Senin de bu bölümde olduğunu bilmiyordum."

"Bende seni ilk defa gördüm. Ayrıca az önce öğrendiğime göre Profesör Lee gelmeyecekmiş. Asistanı Hyungwon'dan öğrendim." Etrafıma baktığımda hızla yayılan haberden ötürü sevinçle amfiden çıkanlar vardı. "Bizde çıkalım istersen?"

Mark'ın arkasından merdivenlerden indim ve büyük salondan çıktık. Hiç konuşmadan beraber kafeterya alanına gittik. Biraz önceki masalardan birine oturup saate baktım. Bugün başka dersim yoktu ve yarım saat sonra koşu antremanım vardı. "Jaehyun'u bekliyorsan basket antremanında." Mark'ın sözleri üzerine bakışlarımı ona çevirdim. Madem bu kadar sevecen biri o zaman dün neden bu kadar karamsardı. Ya da sessiz biriyse bugün neden bu kadar ilgili?

unknown number, jung jaehyunWhere stories live. Discover now