"Denerim, hadi git sende."

Yusuf ayrılmadan hemen önce şakaklarıma sıkı bir öpücük bıraktı. Ardından içeriye girmemi görene kadar bekledikten sonra merdivenlerden çıkarken duyduğum araba sesiyle hareketlendi.

Elimdeki küçük valizle merdivenleri çıktıktan sonra kapının önüne ulaşmıştım. Nefes nefese kalarak çantamın içindeki anahtarı buldum ve kapıyı açarak kendimi eve attım. Direkt mutfağa yönelip buzdolabından çıkardığım soğuk suyu yudumladım. Biraz durup nefeslendiğimde üzerime yapışan tişörtle birlikte kendimi banyoya attım.

Küçük valizin içindeki pis kiyafetleri de çıkarıp ayırdım. Bir kaç parça kıyafeti makineye attıktan sonra çalıştırdım ve kendimi duşun altına attım. Ilık suyla temas eden bedenim az da olsa gevşemiş gibi hissediyordum. Saçlarımı şampuanladıktan sonra çıplak sırtımı fayansa yaslayarak rahatlamaya çalıştım.

Neresinden bakarsanız bakın, bazı bakışları silemiyordunuz zihninizden. Siz ne kadar silmek isterseniz o kadar üzerinize yapışıyordu sanki.

Bir çift yeşil göz bıraktım gerimde ve buraya geldim. Yurdum neresiydi benim? Bunu nasıl yapabilmiştim diye düşünüyordum. Ben bu gece o yeşil gözleri nasıl bırakabildim de buraya gelmiştim?

Belki de başlıyordum, güçlü olmaya.

Düşüncelerime o kadar çok kaptırmıştım ki kendimi kolumu liflemekten kızaran derimi şimdi fark ediyordum. Oysa dakikalardır oraya bakıyordum, neden acısını şimdi alabiliyordum?

Işlerimi halledip saçlarımı bir havluya, bedenimi de beyaz bornoza sardıktan sonra odama geçmiştim. Yatağın üzerindeki telefon ekranından saate bakarken Yusuf'un gidişinin üzerinden neredeyse kırk dakika gibi bir sürenin geçmiş olduğunu gördüm. Birazdan burada olur düşüncesiyle üzerimi giyinerek saçlarımı hafif nemli kalacak şekilde bıraktım ve taradıktan sonra yatağa geçtim.

Telefonun ekranını kaydırarak gelen mesajlara bakarken çoğunun cafe grubundan olduğunu fark ettim. Mesajları açarak okuduğumda ise genelinin Tamer Abi, Furkan ve Buğra arasında bir atışma olduğunu gördüm. En komik yani ise bu atışma, Tamer Abi'yi başlattıkları oyun üzerineydi.

Gruptan çıkarak telefonu bir kenara bıraktım ve pikeyi kaldırarak yatağın içine girdim. Tül perdeyi havalandıran hafif bir rüzgar odanın içine dolarken, komidinin üzerinde yanan sarımsı gece lambası daha loş bir ortamın oluşmasına neden olmuştu. Saçlarım yastığın üzerinde nem bırakmaya başlamıştı. Saçlarımdan burnuma vuran ferah koku pikeme daha sıkı sarılmama neden oldu. Yatağın orta kısmında neredeyse küçücük olmuşken, kendimi uyumama konusunda diri tutmaya çalışıyordum.

Fakat sanırım buna yenik düşmüştüm. Bedenimin bir şekilde hareket edildiğini hissettiğimde gözlerimi aralayacak gibi oldum. Hemen ardından burnuma dolan tanıdık kokuyla yatırıldığım yere daha da yaklaşarak elimi göğsünün üzerine bıraktım. Saçlarımın arasında belli belirsiz bir öpücüğün varlığını hissettiğimde boşluk yerine bedenimi saran varlığa sığındım.

Ne ara sabah olmuştu gerçekten anlayamamıştım. Yusuf, uyandırıp kahvaltı yapmam gerektiğini söylemese eminim ki deliksiz iki gün uyuyabilirdim. Bunu gerçekten yapabilirdim.

"Ağrın var mı?"

Elim taradığım saçlarımın arasında derimi okşarken, "Hayır." Diyerek yanıtladım ve kahvaltı masasına oturdum. Yusuf kahvaltısını bitirmiş şekilde çayını yudumlarken, tabağıma aldığım bir kaç kahvaltılık ve kızarmış ekmekle bir şeyler yemeye başladım.

VİSAL/TAMAMLANDIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt