16.Bölüm

90 4 0
                                    

Bu cinayet olayına girdiğimden beri ailemi de unutmuştum neredeyse, arada sırada telefonlaşıyorduk ve bazen üç ya da dört saatliğine eve uğruyordum. Artık herkes yüzüme hasret kalmıştı. Evdeki bütün giysilerimi kızların ofisine taşımıştım, çok lazım oluyordu. Bir hafta oraya koştur buraya koştur geçip gitti, hiç tanımadığım insanlarla tanıştım ve hiç anlamam dediğim şeylerle uğraştım. Kızlar da sağolsun, beni daha da aktif olarak çalıştırmak için neredeyse birbirleriyle kavga ediyordu.

İkinci haftanın başında ablamlar da kaldım, ablam çoktan uyumuştu ama benim gözüme yine uyku girmedi. Bugün annemle telefonda konuşmuştum öğlen vakitlerinde, konuşmasından inanılmaz etkilendim.''Evine dönmeni çok istiyoruz, ne diye cinayet işleriyle uğraşıyorsun, sen ne anlarsın?''demişti. Bir anlık sinirden ''defol git''demek ne kadar yanlışmış meğer. Evimden ve ailemden soğumuştum adeta, annemle uzun uzun konuştum bugün. Anne yüreği olabilir ama anneme de çok kırılmıştım evden çıkarken, o yüzden hayatımda ''bir anlık sinirden.''lafını duymak istemiyorum.

Gece uykumu kaçıran o kadar neden vardı ki, unutmak zorunda olduğum şeyleri yavaş yavaş unuturken, bir de ailemin bana eziyet çektirmesine katlanmak zorundaydım. Sabah ofisten çıkarken Aylin,''Bu dosyalardaki bazı şeyler benim kafamı karıştırdı, bir de sen inceler misin?''demişti. Uykum gelmiyor bari gece lambasını yakıp şu dosyaları inceleyeyim, neymiş bu kızın aklını karıştıran! Dedim. Yatağımın altındaki çantamı çekerek içindeki birkaç dosyayı çıkardım. Ölen iş adamı Nurullah Hasıroğlu ile ilgiliydi, içinde ailesinden ve işinden bahsediliyordu. Nurullah Hasıroğlu'nun şirketi 1990 yılında batmanın eşiğine gelmiş ama ertesi yıl nedense bir anda kendini toparlayarak atağa geçmiş! Makarna ve bisküvi fabrikaları var. Okuyorum... Kâğıtların her yerinde ufak ufak dipnotlar var, hangi birini okuyacağımı şaşırdım. En son okuduğum dosyanın el yazısı olduğunu görüyorum loş ışıkta, yani birisi çalışma notları almış olmalı. Arkalarında da yazılanları kanıtlayan cinsten ispatlayıcı irsaliyeler, banka hesap bilgileri, sözleşme örnekleri var. Bunlara bakarken Hasıroğlu Holdingin hammaddeyi Şanlıurfa'dan aldığını okuyorum... Hammadde! Nasıl yani? Makarna ve bisküvi yapımında kullanılan buğday ya da yağ veyahut şekeri buradan mı alıyorlarmış? Şanlıurfa'yla bu şeylerin ne alakası olabilir ki anlayamıyorum? Nedense çevremde Şanlıurfa adını çok sık duyar olmuştum. Nurullah Hasıroğlu Ankaralı bir aileden geliyor, iki tane çocuğu var, ikisi de henüz çok küçükler. Biri kız diğeri de erkek, kızı üç yaşında oğlu da yedi yaşında. Karısı Adanalı. Ama nedense benim dikkatimi Şanlıurfa'dan aldıkları ''hammadde''denilen şey! Çekti. Acaba GAP projesi kapsamında uygulanan şeylerden mi bunlar? Ama ben böyle bir şeye hiç rastlamamıştım. Yanımdaki küçük not kâğıdına bu hammaddeyle ilgili araştırma yapacağıma dair yazı yazarak, sayfaları çevirdim. Gözlerim o kadar yorulmuştu ki, kirpiklerimin dibi bile sızlamaya başlamıştı ama uykum kaçmıştı bir kere, devam ediyorum...

Banka hesap belgeleriyle ilgili bir takım notlar ve banka hesap belgesi örnekleri var. Nurullah Hasıroğlu hesabına yatırılmış paraları gösteren belgeler, yanılmıyorsam bu adamın özel hesabı olmalı. Şanlıurfa'daki özel bir bankadan onun hesabına aktarılmış. Yine Şanlıurfa! Gittikçe ben de Aylin gibi kafamın karıştığını hissetmeye başlamıştım. Milyon dolarlarla ölçülebilen hesap akışları var, sürekli bir hareketlilik söz konusu. Bu adamın bu kadar kazanması çok tuhaf! Çünkü ismini pek medyada ya da orda burda görmemiştim, demek ki gizli zengin diye Nurullah'a diyorlarmış. Hesabına para yatıran kişileri merak ediyorum ve bakıyorum. Ekstre veya havalelerde birkaç isim var, Kazım Haşno, İlhan Haşno ve Bilgin Cengiz,

Bilgin Cengiz hiç de yabancı bir isim değil bana... Kim, kimdi yaa? A aa Bilgin Cengiz, Esma'nın amcasının adı değil mi! Eğer isim benzerliği varsa, çok ilginç bir isim benzerliği. Ama yoksa daha ilginç olacak, çünkü Esma'nın amcasının bu adamla ne ilgisi olabilir ki? Aylin... Şimdi anladım kafasını karıştıran meseleyi, Esma'nın amcasının adını o da görmüş olmalı. Acaba Esma'ya sordu mu? Onu aramam gerekiyor, saat 03.00!Bu saatte nasıl uyandıracağım bu kızı? Ne olursa olsun diyerek telefonumu elime alıp, ilk önce arasam mı, sabahı mı beklesem diye düşündükten sonra, amaaan boşver ben uyumuyorum, o da uyumasın, diyerek numarasını çevirdim. En az on kere çaldı, en sonunda telefonu açtı. Uykulu bir sesle;

-Alooo!

Onun uykulu olduğuna aldırmadan hemen konuya girdim:

-Aylin, bana verdiğin dosyada Esma'nın amcasının ismi var, sen bunu gördün mü?

-...

-Alooo, Aylin uyuyor musun telefonda, biliyorum saat geç ama ben dosyaları inceliyorum. Duydun mu beni?

-Duyuyorum seni Ilgın, duydum! Yani okuyacak başka saat bulamadın mı, ben uyuyorum yani!

-Hayır, canım, bulamadım. Hadi ağzında geveleme de bana cevap ver, sana diyorum ya!

-Gördüm Ilgın, onun amcasının ismini ben de gördüm.

-E ee...

-E si şu, yarın erkenden seninle buluşuyoruz ve bu konuyu konuşuyoruz. Kafam iyice karıştı.

-Esma biliyor mu?

-Bilmiyor, onun bilip bilmemesini tartışmalıyız. Yarın oturup buna karar verelim, beraber konuşuruz. Zaten babası yüzünden bir hayli canı sıkkın, bir de bunu öğrenirse kızcağız iyice depresyona girecek.

-Tamam, canım, sen nasıl istersen... Ayrıca kusura bakma uyandırdığım için.

-Olsun, sonuçta ofiste değilim. Ama ben de bu konuyu düşünmekten daha yeni uyuyabilmiştim, neyse. Canın sağolsun.

-Ya kusura bakma, çok üzüldüm şimdi.

-Neyse Ilgın. Sen yarın, Moda'ya gel orada buluşalım. Hem kahvaltı yaparız, hem de konuşuruz. Esma Bursa'da hâla, halasının yanındaydı. Yarın akşama, daha doğrusu bugün akşama döner ancak.

-Evet, saat sabah üç sanırım. Hadi canım uyuyalım, yarın konuşuruz.

-Tamam.

Demek ki Aylin'de aynı şeyi fark etmiş, peki Esma'ya bu konuyu nasıl anlatacağız, çok merak ettim. Bu arada elimde tuttuğum kâğıtları tekrar kaldırıp okuyorum. Bilgin Cengiz, Nurullah Hasıroğlu'nun hesabına 500.000$ yatırmış! İş gittikçe tuhaflaşıyordu benim açımdan, aklımın ucundan geçmeyecek şeylerle karşılaşıyordum. Bilgin Cengiz, devlet hastanesinde doktor olarak çalışıyordu, onun bu kadar parayı bulup, bunu başkasının hesabına yatırması çok enteresan bir durum! Bir sorunun cevabını bulamadan diğer bir soru geliyordu aklıma, kesin bu soruların hepsini Aylin'de düşünmüştür bugün. O yüzden daha yeni uyudum dedi. Mesela sorulardan bir diğeri, bisküvi firması sahibiyle bu adamın ne gibi bir alakası olabilirdi ki?

Bu düşünceler gittikçe yoğunlaşıyor ve aklım sürekli bunlarla meşgul oluyordu. Kızlara söz verdiğim gibi, aklımdan silmem gereken şeyleri gün geçtikçe siliyor ve bazılarını da unutuyordum. İnsanın gönül yarasını kapatması kadar zor bir iş yokmuş, zaman denilen ilaç her soluk alıp vermekte ilerliyor ve gerçekten alıp gitmesi gerekenleri alıyor, kalması gerekenleri de bırakıyor. Alüvyonları sürükleyen nehirler, kapanması gereken acıları kapatıyor. Hiç olmazsa bir kenara atılmış ucube yaratık gibi görmüyorum artık kendimi. İşin en güzel tarafı da, hayatta birileri üzülmek durumundayken, mutlaka diğer taraf seviniyor. Uzun zamandan beri bu kadar kendimi işe yarar hissetmemiştim, bu da beni oldukça mutlu ediyor. Çalışmayı bıraktım, başımı yastığa koyduğumda,''Neden olmasın, bir daha âşık olabilirim.''dediğimi hatırlıyorum.

KarabatakOnde histórias criam vida. Descubra agora