14.Bölüm

84 4 0
                                    

Beşiktaş. Saat 23.12.

Arabanın içi sessizliğe gömüldü. Pazar günü tek personel var. Diğer yerlerde de kameralar görevde. Tek personel giriş kapısında, şirketin içinde oturuyordu. Çok geçmeden şirketin fuzuli lambaları söndürüldü. Yanımdaki çantadan eldiveni çıkardım. Maskeyi yüzüme geçirirken kendimi James Bond gibi hissediyordum. Arka koltukta hazırlıklarımı tamamlamak üzereyim, eldivenlerimi de giydim. Maymuncukları da küçük bel çantasına soktum. Üzerimde, siyah mont kumaşından geniş bir gömlek, altında da siyah kot pantolon var. Aylin, ayakkabıları pisipisi tarzında almış. Numarası içindeydi, altında garip garip şekiller de yoktu. Arka koltukta hazırlıklar tamam...

Saat 23.51...

Esma, arabanın direksiyonuna geçti. Aylin onun yanındaydı. Dikiz aynasından göz göze geldiğimizde, ikisinin yüzlerinde ve gözlerinin içinde pişmanlık okuyordum. Sanki bu son veda... Arkadan ellerimle onlara dokunarak;

-Hadi görüşürüz, dedim.

Esma dayanamadı ve dönüp bana sıkıca sarıldı, Aylin'de bunu görüp, içinden kopup giden şeylere ayak uydurarak, o yüksek mağrur rolünü arabadan dışarı fırlatıp bana sarıldı.

-Canım, canım... Seni bekleyeceğiz.

Kendisini toparladı hemen, gözlerinin içinde biriken damlaları katılaştırıp kirpiklerinden damlamasını engelleyerek;

-Bak şu merdivenlerden koşup, ilerdeki elektrik direğinin yanına geliyorsun, sakın şaşırma! Elleriyle merdivenleri gösteriyordu...

Saat 23.57...

Kapıyı açtığımda, karanlığın bana nasıl yardım edeceğini düşündüm öncelikle... Arkama baksaydım biliyorum ki ağlayan iki çift görecektim. Yolda ilerlerken, aklıma ilkokulda öğrendiğim bir tekerleme geldi; ''GÖZLER, GÖZLERİ, GÖZLEYEN, GÖZLERİ GÖZLER...''Böyle işte. Duvarları yüksek değildi, arka taraftan dolanıyorum. Bahçesindeyken, özenle biçilmiş çimlere de basmıyorum, düşünceye bakar mısın? Koşarak yangın merdivenlerine vardım. Yangın merdiveninin kapısı da hemen önümdeydi, cebimdeki maymuncukla küçücük kilidi fazla zorlanmadan açtım. Kapıyı açtıktan sonra içgüdüsel olarak başımı kaldırıp, kamera var mı, yok mu diye bakındım. Neyse ki, kamera koymayı unutmuşlar! Merdivene ilk adım... Kalbimin sesini kulaklarımın dibinde hissediyorum. Demir merdivenlerden çıkarken, kaçıncı kattayım diye içeriye girilen kapılara döndüm, beşinci katın kapısının karşısındaydım...''Aynanın karşısında ve ruhumun yansımalarında, kendimle baş başa. Yine yoksun yanımda, yoksun yanımda'' geçenlerde yazdığım şiirimden bir cümleydi. Sanırım, elimdeki çizime göre arşiv bu katta...

Kapıya demir parçasını daldırıp, sessizce bir sağa bir sola çevirdim, klik diye bir ses geldi kulağıma. Elim kapının kilidinin üzerindeydi, tek elimle yokladığımda kapının çoktan açılmış ve beni içeriye davet ettiğini gördüm. Kapı açıldı... Kalbim... Ritmini saymam gerekli midir? Niye, bu kadar fazla çırpındığına göre, atacaksan at şu adımını diyor. Yangın merdivenlerinden içeriye açılan kapıyı hiç zorlanmadan açtım, kapıyla birbirimize bakıyorduk şimdi. Elim kendi beynini dinlemeden, itaat mekanizmalarıma karşı çıktı işte o anda, kapıyı araladım. Başımı sessizce içeriye soktuğumda, sadece zifiri karanlığa bakıyordum. Küçük el fenerini kemerimden çıkararak, ürkek bir şekilde içeriye doğrulttum. Ortalıkta korkulacak herhangi bir şey görünmüyordu. Köşe başlarına konuşlandırılmış kamera olasılığını hesaplayarak, çömelerek içeriye girdim sonunda.

Her yer karanlık... Etrafımı aydınlatan el fenerinin cılız ışık kümesinde, ürkek ilerlemeye çalışıyorum. Koridor inanılmaz uzun, şöyle uzaklara doğru elimde boğarak bakıyorum, evet belki onlarca kapı var. Kapıların bu kadar fazla olması işimi zorlaştıracak belli. Aylin, karşında onlarca kapı göreceksin. Senin girdiğin noktanın en sonunda merdivenler var. Oraya kadar git ve sekizinci kapıyı bul, demişti. Koridor o kadar uzun ki, oraya nasıl varabilirim? Adımlarımı hızlandırdım, daha hızlı, daha da hızlı... Elimdeki feneri önüme doğru tutuyorum... Ayakkabılarımdan adeta ölüm sessizliği yayılıyor etrafa, yalnızca benim bazen kesik kesik, bazen de heyecanlı alıp verdiğim nefesim yankılanıyor. Şirketin içindeki merdiveni gördüm nihayet. Hemen yanında asansör vardı, merdivenin başına kadar gelip, yeniden kolonların bitimine baktım, evet burada bir tane küçük kamera vardı ama yönü farklı bir tarafa bakılıyordu Allah'tan. Başımı ister istemez eğerek, sekizinci kapıya kadar saydım. Bir... İki... Üç... Ve sekiz.''ARŞİV''.

KarabatakWhere stories live. Discover now