8.Bölüm

126 7 0
                                    

Sabah geç uyandım. Aylin hala yatıyordu. Ben de onun yattığını görünce uyanma gereği duymadım. Esma yatağında yoktu. Bunu fazla umursamadan yönümü diğer tarafa dönerek duvara baktım. Yastığım o kadar yumuşaktı ki, başkasına sarılır gibi sarılarak elimin tekini duvara koyup, uyumaya çalıştım. Ama uykum kaçmıştı, gözlerim ve bedenim uyu, diyordu ama beynim uyanık olmaya çalışıyordu. Aklıma yenik düştüm, keşke her şeyde böyle davranabilsem diyerek, mırıldanarak uyandım.

Yatak odasından çıkıldığında karşımıza mutfak çıkıyordu. Mutfakla yatak odası sanki iç içeymiş gibiydi ama evin mimarisi böyle. Mutfak dış kapıdan girer girmez solda kapısı olmayan, sanki koridorun bir parçasıymış gibi görünüyordu. Mutfakta otururken yatak odasının içini görebiliyorduk. Mutfaktan geçerken koridorun başında olan çalışma odasının da içi rahatlıkla görünüyordu. Esma her iki yerde de yoktu. Muhakkak banyodadır diyerek, mutfak masasına oturdum. Mutfağın dışarıya bakan ve olabildiğince küçük bir camı var, kalkıp oradan bakmak istedim. Bakar bakmaz Esma'yı gördüğümü zannetmiştim. Dikkatlice bakınca, doğru gördüğümü anladım. Gelen oydu... Ellerinde poşetler alışverişten geliyordu. O apartmanın kapısından içeriye girince, aklıma birden''burada daha ne kadar kalmalıyım''diye içimden geçirdim, ailemi özlediğimi hissetmiştim. Kendime hayret ediyorum doğrusu, bu özleme duygusunu ailem için kolay kolay hissetmemiştim ama demek ki, bu kızlar beni gerçekten her konuda muma çevirecek... Esma biz uyuyoruz diye zili çalmamıştı, ben de ona yardımcı olmak için çay demledim. Kahvaltı sofrasının havası başkaydı, onlarla oturup kahvaltı yapmak ayrı zevkti doğrusu. Üçümüzün de keyfi yerinde olurdu, o yüzden gülecek bir sürü konumuz vardı bizim.

Kapının kilit yerinden sesler gelmeye başladı, anlaşılan Esma geldi. Kapı açılır açılmaz içeriye bir poşet atıldı, içi yiyeceklerle doluydu. Yerimden kalktım ve kızcağıza yardım edeyim bari diyerek kapıya yürüdüm. Esma poşetlerin ağırlığından kan ter içinde kalmıştı, yüzünü gördüğümde sanki güreşte pes etmiş pehlivan havası vardı. Kapıya gelip, ellerindeki poşetlerden bazılarını aldığımda ''Of ne sıcak hava böyle, canım çıktı ya!'' dedi. Onun bu hali çok komikti doğrusu. Yüzü kızarmış, saçları elektriklenmiş gibi havaya dikilmişti, çaktırmadan alttan alttan ona güldüm. Yine kendi kendine konuşuyordu,''vay efendim neymiş, yumurtayı kartonuyla almalıymışım! Dedim, ulan biz zaten üç kişiyiz ne yapalım kartonla yumurtayı... Kafayı yemiş bu millet ya!''Nihayet poşetleri ve o,içeriye girmişlerdi. Poşetleri üçer beşer mutfağa taşıdık ve kahvaltılık olanları tezgâha koyduk.

Esma poşetlerin başına oturmuş, içlerindekileri ayırıyordu. Bana da,''Al şu peyniri buzdolabının alt gözüne koy, ha! Çayları çekmeceye yerleştiririz, bak sosis de aldım, sütte alayım dedim akşam uyumadan önce içeriz''diyip eline aldıklarını bana veriyordu. Aldığı kumanyaları yerlerine bir çırpıda yerleştirdik, çayı da bu arada demlemiştim, geriye sadece uykucu Aylin'i uyandırmak kalmıştı ve maalesef bu inanılmaz korkunç görev bana düştü. Aylin'i uyandırmak gerçekten çok zor, kendinden geçmiş halde uyuyunca kulağının dibinde davul çalsalar uyanmaz, bakalım bu konuda başarılı olabilecek miyim? İçeriye girerken kapıyı gürültülü bir şekilde çaldım, ama duymadı bile. Yatağına adeta yapışmış gibiydi, üzerine örttüğü çarşaf ise yere düşmüştü. Altına serdiği çarşafın nerede olduğunu ilk bakışta ben de anlayamadım, başımı sağa ve sola çevirerek diğer çarşafı aradım ama maalesef göremedim. Yatağının başına oturup, ilk etapta kendime bir yöntem belirledim, omzuna iki kere dokunarak ''Aylin, Aylin uyan!'' dedim ama tam da tahmin ettiğim gibi, kıpırdamamıştı bile. Bu sefer plan c diyerek bir koşu mutfaktan bir bardak su alıp odaya tekrar geri döndüm, benden günah gitti... Allah. Bardağı Aylin'in yüzüne boşalttım. Bir uyanışı vardı görmeniz lazım, evlere şenlik.''Ne, ne oldu, kimsin, yağmur mu yağıyor evin içine.''fazla uyumaktan şişmiş gözleriyle, burnunun üstüne yattığı için yassılaşmış burnuyla bana bakıyordu budala gibi.''Uyan kızım, uyan akşam oldu neredeyse ya! Bu ne uyku be, bıraksak 6 ay boyunca uyuyacaksın, e pes vallahi.''Aylin hala ıslak yüzüyle bana bakıyordu, sonra ''Tamam, beş dakika daha.''diyip tekrar başını yastığa gömdü. Of bu kız gerçekten insanı delirtir, bu sefer de yastığı başının altından çektim, bu da d planıydı. Aylin nihayet yatağın içinde doğrulabilmişti. Kolundan tutup ona banyoya gitmesi için yardım ettim, ayağa kaldırdığımda yatağın üstündeki çarşafın nerede olduğunu da görmüş oldum, top halinde altındaydı. Yaklaşık on dakika sonra hepimiz kahvaltı masasındaydık. Şakalar yaparak, kahvaltıya başladık. Masada konuşurken Aylin güvenlik firmasından görüşmek için randevu isteyeceğini söyledi. Esma'yla birlikte uyduruktan bir firma dosyası hazırlayacaklardı, bütün gün sahte dosyalar yapacaklardı, ben de onların bu çalışmalarını fırsat bilerek kaymakamlığa uğramak istediğimi söyledim. İkisi de aynı anda sebebini sordu, ben de stajım bitti ama imzalı dilekçemi almadım daha dedim. Hâlbuki ailemi görmek istiyordum, ablalarımı ve annemi. Zeynep'i de özledim, kaymakamlığa gitmek istememin gerçek sebebi de oydu zaten.

Esma ve Aylin bütün gün çok yoğun olacaklarını söylediler, ben de öğleden sonra çıkacağım diyerek kahvaltımı bitirip hazırlanmaya başladım. Saat 12 gibi ofisten ayrıldım. Bütün gün boyunca Kadıköy, Kartal, Kozyatağı üçgeninde dolaştım durdum. Ablam;''Olmuyor böyle, sen onlarda daha çok kalıyorsun. Onlar mı senin ablan, yoksa ben miyim?''diyerek sitem etmişti. Ben de durumu izah edip, hafta sonları ya da iki günde bir onlara geleceğime dair söz verdim, bakalım yapabilecek miyim? Annemi görmeye gittiğimde evde babam vardı, o yüzden fazla oturamadım. Bir iki tane giysimi alıp çıkarken, babamın arkamdan ''Bu kız niye gidiyor, ben şimdi ne yaptım?''dediğini duymuştum. Sen hiçbir şey yapmadım baba, zaten işin kötü tarafı da bu, hiçbir şey yapmadın! Diyordum yoldayken. Kendimi kendi evime giderken ve oradan çıkarken mülteci gibi hissediyorum, nerede ve nasıl kaldığımın pek önemi yoktu bu sıralar, çünkü önemli olan, şimdilik, hayatta olmamdı sanırım.

Zeynep'le görüştüm. O da beni özlemiş, minibüsle Kadıköy'e giderken minibüsün içinde ortaokuldan bir arkadaşıma rastladım. O dönemlerde epeyce iyiydik, fakat okul bitip farklı yerlere savrulunca aynı mahallede oturmamıza rağmen görüşemez olduk. Nedense minibüste tesadüfen görüşmemiz, aramızdaki eski sevginin ve dostluğun tamamen bittiğini göstermişti bana, Derya da ben de inanılmaz değişmiştik, yanılmıyorsam bu onu son görmem olacaktı. Çünkü paylaşabileceğimiz ve konuşabileceğimiz ortak bir konu yoktu artık, tarihin hışmına uğramıştık. Yol boyunca en fazla iki cümle kurabildik, sonra uzunca bir sessizlik. Zeynep'le Moda da her zaman gittiğimiz bara uğradık ve iki kadeh bir şeyler içtik. Yine efkâr basmıştı ikimizi, bir yanım buruktu, diğer yanım ise zaten yoktu. Sonumu düşünüyordum, acaba felek bana ne zaman gülecek? Ne zaman mutlu bir yuva kuracağım, evlenip çoluk çocuğa karışacağım telaşı sarmıştı bütün benliğimi ama bir umut yoktu, elimi tutacak hiç kimse yoktu. Saat ilerleyince yavaş yavaş toparlanıp kalktık, Kadıköy durağında ayrıldık. Ben Kozyatağı minibüsüne binerken, o da tren istasyonuna doğru yürüyerek uzaklaştı. Ofise geldiğimde saat 19.24 tu. Kızlar işlerini bitirip, ofisi köşe bucak temizlemişlerdi. Gün boyunca neler yaptığımı sorduklarında, tek tek yaptıklarımı anlattım ve biraz da olsa rahatladığımı hissettim. Ben dışarıdayken Aylin güvenlik firmasını aramış ve yarın sabah için randevu almış. Bütün sahte belgeleri de hazırlamışlar. Artık yarını bekliyorlardı, Aylin bir köşeye çekilip yarın ki görüşmesi için çalışmalarına başlamıştı bile, ben daha fazla dayanamadım ve onlardan izin alarak uyudum.

KarabatakWhere stories live. Discover now