10.Bölüm

105 8 0
                                    

Firmanın önünde, arabanın içinde bekliyorduk saatlerce. Bütün personelin içeriye girişine tek tek tanık olduk. Hatta ben can sıkıntısından içeriye girenleri saymıştım.40 tane erkek,15 tane bayan personel. Say say bitmiyor sanki. Burası Beşiktaş, sahile bakan kısma doğruydu ama yüksek binalardan güzelim denizi göremiyorduk. Ara caddelerden birindeydik, her yer iş yeriydi. Müşavirler, muhasebeciler, emlakçılar, gümrükçüler...

Aylin'le ben çıkıp firmanın etrafında bir-iki tur attık, Esma'ysa yiyecek bir şeyler almaya gitmişti. Firmanın her yeri demir çitlerle örtülüydü. Bahçesi de pek o kadar büyük değil. Dikkatimizi arka taraftaki yangın merdiveni çekti. Buranın kapısı açık olmalıydı büyük bir ihtimalle, Aylin'le bütün seçenekleri gözden geçiriyorduk. En son kararımız yangın merdivenleriydi. Oradan başka hiçbir yerden giremezdik doğruyu söylemek gerekirse, hem merdivenlerin de zor bir tarafı yok. Aylin elindeki krokiye bakıp, arşivin olduğu katı bulmaya çabalıyordu. Bu binanın etrafını tam altı kez dolaşmıştık. Arka sokağa kolaylıkla geçebilirdik. Arka sokağın yolu daha genişçeydi. Aylin kolumdan tutup, eliyle dördüncü katı göstererek işte orası! Dedi. Arşiv yedi katlı binanın dördüncü katındaydı. Nasıl bir yer olduğundan bahsediyordu Aylin,''koridorları çok uzun, koridorlarda birçok kapı var ve hepsinin de üzerinde yazılı bilgiler var. Sen girerken arka taraftan gireceğin için bence kapıya daha çabuk varacaksın.''

Esma, elinde yiyeceklerle geldi. Arabanın içindeyken, yürüyerek sahile inip orada yiyelim dedim, sağ olsun kızlar beni kırmadılar. Arabaya binmedik, elimizde dürüm poşeti hem yürüyor hem de konuşuyorduk.

Esma,''Ne oldu, ayarladınız mı? Katları çözebildiniz inşallah''Aylin, çizdiği krokiyle birlikte keşiflerimizi bir bir anlatıyordu. Deniz müzesinin önündeki taburelere oturduk. Az ilerideki büfeye gidip kola aldım. Konuşurken o kadar heyecanlıydık ki, çeşitli senaryolar yazıyorduk resmen. Konuşmalarımız sürdükçe farkında olmadan bu işi, bu Pazar günü yapmaya karar verdik. Bence hiçbir mahsuru yok, hatta bu gece yapalım deselerdi, hiç düşünmeden tamam diyecektim. Benim için ne kadar erken yapılırsa, o kadar çabuk kurtulurduk. Bir an evvel bu cinayeti kimin işlediğini öğrenmek istiyorduk, o yüzden bütün hünerimi sergileyip bu en zorlu görevi başarmam gerekiyor.

Yemeğimizi yedikten sonra yürüyerek tekrar şirketin bulunduğu sokağa döndük. Arabada yirmi, yirmi beş dakika daha oturduktan sonra, ofise gitmeye karar verdik. Hava o kadar güzel ki, boğazdan geçerken berrak hava denizin üstünü açmış, mavi çarşaf gibi gel buraya diyordu. Üsküdar kıyıları yine insan akınına uğramıştı. Sanki karşısındaki Ortaköy çok farklı, orası daha felaket görünüyordu köprüden. Küçücük mekâna binlerce insan hücum etmiş. Köprünün biriminde araba yoğunluğu bitmek bilmez mi kardeşim, her Allah'ın günü ve her saat böylesine yoğun olunur mu ya, olunur mu? Köprüyü geçmek yarım saatimizi aldı, sonunda trafiği aşmış normal yola çıkmıştık. Aylin, arabayı o kadar süratli kullanıyordu ki E-5 yoluna çıkmamız çok gecikmedi. Ofise gider gitmez hemen çalışmaya başlamayı düşünüyorduk, planlar yapmamız gerekiyordu. Ben çok serinkanlıydım ama kızlar da bir o kadar heyecanlıydı. Esma her zaman ki gibi Aylin'in yanında oturmuştu, yüzünün gerginliğini aynadan görebiliyordum. Aylin zaten firmanın önüne gittiğimiz andan itibaren gergin ve sinirliydi. Sanki bu ilginç gelişmeden kendisini suçlu hissediyor gibiydi. Benim bildiğim ama onların bildiğimi bilmedikleri, sadece beni bunalımdan kurtarmak için yaptıkları çalışmanın ciddiyete dönüşmesi anladığım kadarıyla, bu iyiden iyiye canlarını sıkıyordu. Yapılabilecek bir şey yok artık, bunun olması gerekiyordu. Yapacak tek kişi var o da benim, kabul ettim ve bitti. Göztepe'deydik. Sol şeritten gidiyordu Aylin, arabanın camını hafifçe açıp dışarıya bakıyordum. Aklıma birden Tuzla istasyonu geldi, o günkü çaresiz halim, gecenin üçünde gidecek yerimin olmadığını anlamam ve çarelerimin tükendiği durumda önüme çıkan ışık... Belki o istasyonda beklerken, trenin geliş saatine bakmış olsaydım, üç dakika önce oturduğum banktan kalkıp beton geçite yürümez ve dolayısıyla da onu kaçırmazdım. Büyük ihtimalle Ankara'da okuyan arkadaşıma varacak ve hiç kimseye de haber vermeyecektim. Hayatım çok ilginç bir şekilde değişmişti, evime dahi gitmek istemiyordum. Onlardan uzak kalmak beni rahatlatmıştı sanırım, ablam da arkamda olmaya çabalıyordu fakat dediğim gibi göremediğim bir el üzerime dokunmuştu, hayatımın gidişatı değişmişti.

Evcimenimdir aslında, yazmayı çok severim. Oturup sabahlara kadar deliler gibi yazılar yazdığımı hatırlıyorum. Moralimin bozuk olduğu zamanlarda kendimi denizin karşısında bulurdum hep, ayaklarım beni oralara sürüklerdi sanki saatlerce oturup denizi izlerdim. Sinirim yatışınca da sessizce kalkıp giderdim. Bilgisayar kullanmayı da seviyorum, şifrelere karşı özel bir ilgim vardır. Hep Amerikan filmlerinde izlediğim bombayı imha etme sahneleri beni nedense çok etkilemişti, bomba imhacısı adamın kan ter içinde, kafasında kocaman kaskla dilini çıkararak ''kırmızı''kabloyu kesmesi ve sayacın birden bire durması. Eminim ki bu sahne bazı kişileri baymıştır ama bir de uzay istasyonlarında ya da ajan merkezlerinde dönen dolapları gösterirlerken, film yıldızlarının iyiden iyiye moda girerek klavyeyi sanki görmeden kullanıyorlarmış gibi yapmaları da ilgimi çekmişti. İşte bütün bu sebeplerden dolayı, bilgisayarın a sından z sine her şeyini öğrenmiştim. Hatta yazılım bile yapabiliyordum, tabi tüm keyfimi kaybetmeden önce.

Kozyatağı'na geldiğimizi çok sonra fark ettim. Plazaların arasındaki apartmanımıza gelmiştik, beyaz badanalı apartmanın içine girmişti Aylin. Bütün düşüncelerimi öteleyerek arabadan indim. Asansörde Esma, benimle konuşmaya niyetlenmişti;

-Canımcım, nasılsın?

-İyidir Esma, sen?

Esma'yla birbirimize bakıp bakıp gülüyorduk, asansör kapısı hala açıktı, tabii ki Aylin yüzünden. Arabasını park etmiş, elinde anahtarıyla bize doğru yönelmişti. O da gelince ofise çıktık.

Masaya oturduk, söze ben başlamak istemiştim bu sefer. Kızları rahatlatmak amacıyla bir iki kelam etmek niyetindeyim. Masa uzundu, baş tarafında Aylin oturmuştu, onun yanlarında da karşılıklı Esma ve ben oturmuştuk. Söze başlarken hafifçe masaya doğru eğilerek, kollarımı üst üste koydum. Esma tam karşımda olduğu için benimle göz göze geldi o anda. O da sandalyesinin arkasına iyice yaslanarak başını bana doğru yöneltti. Aylin, söyleyeceklerimden korkuyor gibiydi sanki çok fazla bekletmeden konuşmaya başladım;

-Kızlar, farkındayım benim bu görevi almamdan dolayı çok huzursuzsunuz.

Başını kaldırarak bana bakan Aylin'in gözlerinin etrafı kızarmıştı, ya da bana öyle geldi.

-Fakat bilmenizi istediğim çok önemli bir şey var, ben her ne kadar etik olarak karşı çıksam da sizi yarı yolda bırakmam. Bu işi başarıyla tamamlayacağım göreceksiniz. İçiniz rahat olsun, bir an evvel katilin kim olduğunu bulmak istiyorum. O yüzden yüzünüzü asmayın, bu Pazar günü bu iş bitecek. Her şey açıklığa kavuşacak, sizden tek istediğim şey, moralinizi bozmayın. İnanın bana ben çok iyiyim, karşımda iki asık surat görmek istemiyorum, anlaşıldı mı?

Tamamdır. Kızların yüzü gülmeye başlamıştı. Aylin sandalyesini bana doğru yaklaştırarak;

-Ya kızım sen de ne kadar meraklıymışsın hırsızlığa ya? Diyip kahkahayı basmıştı. Esma'da onun bu esprisine espriyle karşılık vermişti;

-Zaten belliydi bunun hırsızlığa meyilli olduğu, baksana sıfatına...

Bir anda ortamın buzları eridi gitti. Karşılıklı esprilerle saatlerce oturmuştuk. Pazar gününe daha çok vardı. Bugün Salı. Ben Esma'ya ''Madem hırsızlık yaptırtıyorsunuz, o zaman malzemelerini de ayarlayın kardeşim''diye takıldım. Plastik ameliyat eldiveni, en önemlisi de içerideki kameralara karşı kar maskesi, çilingirlerin kullandığı birkaç maymuncuk çeşidi... Falan. Bu malzemeleri de yine filmlerde görmüştüm. Esma ''Sen onları bana bırak''dedi. Anlaşılan hırsızlıkta benden daha kıdemli kişiler de varmış aramızda, diyip onu yine güldürmeyi başarmıştım. Sonuç itibariyle bu iş Pazar günü yapılacaktı, Pazar gününe kadar tüm hazırlıklarımızı tamamlamamız gerekiyor. Hepimiz görev dağılımı yaptık. Benim görevim belliydi zaten, Aylin bu günler boyunca sürekli şirketle münasebetini kesmeyecekti, Esma'da devamlı firmayı gözlemleyecekti. Plan böyleydi!

Bu gece erken uyumaya karar verdik, erken dediğim 02.00 suları. Ancak uykumuz gelebilmişti, ne yapalım! Ne kadar yalnızlık, o kadar bunalım. O yüzden yalnızlıktan bir müddet uzak durmalıydım. Yatarken bile ara ara kızlarla laflıyorduk. Kollarımı başımın arkasında birleştirip, gözlerimi tavana dikerek devamlı onları konuşturuyordum. Yorulup uykum gelince de ben uyuyordum, onlar fısır fısır konuşmalarına devam ediyorlardı. Sabahın zifiri karanlık dakikaları üçte belirir, bunları bilirim. Ansızın gözlerime çöken uyku, birden kaçar pat diye gözlerim açılır. Üç yâda üçü on geçe. Balkona çıkıp bir sigara içerdim, ayazda! Kollarımı balkon demirlerine dolayıp tek tük geçen otomobilleri izlerdim. Bir günüm daha geçti, sayfalara yazdığım birçok günümden bir tanesiydi sadece.

KarabatakWhere stories live. Discover now