7

418 44 62
                                    



hanbin'in son cümlesinin üstüne yarın saat geçmişti. yarım saat boyunca sessizce yanında yürümüştüm. ara sıra bana bakıp güldüğünü hissediyordum ama bunun için laf bile atamıyordum. açıkçası nereye gittiğimiz hakkında da bir fikrim yoktu. sadece hanbin'i takip ediyordum, çocuk gibi.

"lunapark'a gitmek ister misin? biraz da senin yaşına göre hareket edelim." ilk konuşan o olmuştu. "bugün yaptığın hareketlerden sonra senin yaşına daha uygun olduğunu düşünüyorum. ayrıca konuşmamız lazım, sahil kenarına falan gitsek iyi olur."

sesimin bu kadar sinirli çıkmasını ne ben ne o bekliyordu. tedavisi uygulanana kadar sinirimi bir kenara bırakmıştım. şimdi de ciddileşince sesim on kat daha sinirli çıkmıştı. hanbin sessiz kalmıştı.

yakınlarda gördüğümüz bir banka oturduk. akşam olma üzereydi. şaşırtıcı bir şekilde hanbin'i kimse aramamıştı. polise gitmesi gerekmez miydi? çocuğun yüzünü mahvetmişti sonuçta.

"bana aşık mısın?" konuşmayı başlatan ilk ben olmuştum. hanbin'in mimikleri değişmişti, gülüyordu. "ilgimi çekiyorsun sadece." "sadece ilgini çektiğim için mi çocuğu o hale getirdin?"

şimdi de sinirlenmişti. "teşekkür edeceğine bağırıp çağırıyor musun?" "benim için adam öldürmek üzere olduğun için çok teşekkür ederim." "rica ederim."

şimdi de ayağa kalkmıştı. "nereye gidiyorsun?" "yaptığım her hareketi sorgulayacak mısın?" hiçbir şey demeden gitmeye başladı. daha konuşmamı bitirmemiştim bile.

"bu beni son görüşün!" adımları durmuştu. beni dinlemiyordu, sinir hastası gibi davranıyordu. aklımdaki karışıklığı bitirmeme yardım etseydi böyle olmayacaktı. ben her hanbin'in yanına geldiğimde düşünmek istemiyordum. tam eğleneceğim anda içimi huzursuzluk kaplıyordu.

"ne dedin?" yanıma doğru geliyordu. oturmayı bırakmadan önüme bakmaya devam ettim. "duydun işte." dizlerinin üstüne çöküp tek eliyle elimi tuttu. gözlerine bakmamaya çalışıyordum. kararımı vermiştim, geri dönmemeliydim.

"öyle bir şey olmayacak." dayanamayıp gözlerinin içine baktım. yalvarır gibi bakıyordu. ne ara birbirimizden ayrılamayacak hale gelmiştik ki?

"ben daha bir ay önce okulun bitmesinden başka hayali olmayan biriydim. cidden ergen ilişkilerim dışında hiçbir şey yaşamadım. yaşamayı da düşünmüyordum. bir şeyler doğru gitmiyor, aramızda ne varsa ben de farkınday-"

konuşmamı dudakları ile kesmişti. gözlerim şokla açılmıştı, tek eliyle yanağımdan tutup daha tutkulu öpmeye başladı. kendime gelince ona karşılık vermeye çalıştım. üst dudağımı dudaklarının arasına alıp sertçe emdi. canımı acıttığı için hafifçe inledim.

ben de alt dudağını dudaklarımın arasına alacaktım ki dillerimizi buluşturmuştu. yanağımdaki eli belime gitmiş, ikimizi de ayağa kaldırmıştı. çok hızlı hareket ediyordu. uyum sağlamak çok zordu. dudaklarımız hızla hareket ederken bir anda geri çekildi.

dağılmış bir ifadeyle hanbin'e baktım. dudaklarımı yemişti resmen, bu yüzden şiştiğini hissediyordum. hanbin de benden farksız görünmüyordu.

"delireceğim," dedi ve tekrar dudaklarımızı buluşturdu. çıkan ıslak sesler daha fazla istememe neden oluyordu. kendimi daha çok onun vücuduna yasladım. ellerim beceriksizce tişörtüne tutulmuştu. dudaklarımız birbirini uzun bir süre beklemiş gibi bırakmıyordu. uyum içindeydiler.

nefes alamayınca hanbin'i ittim. öksürmeye başlamıştım. beni nefessiz kalana kadar öptüğüne inanamıyordum. gerçi ben de karşılık vermiştim. o kadar şey söyledikten sonra kendime engel olamamıştım resmen.

meddle about | haobinWhere stories live. Discover now