12

644 44 64
                                    


|M|

"git."

hanbin'in ilk defa bana bu denli sinirli baktığını görmüştüm. sadece git dememe bile bu kadar sinirlenmesi normal değildi. ciddi sinir hastalığı sorunu yaşıyordu sanırım, başka bir açıklaması olamazdı.

"ne saçmalıyorsun?"

sesi de bakışları gibi sinirli çıkmıştı.

"git diyorum, neyi anlamıyorsun?"

bileğimi sertçe tutup tekrar odama girmemizi sağladı. gitmesini söylemiştim, bu yaptığı da neydi şimdi? anlamamış bir şekilde hanbin'e baktım. bileğimi bırakıp bulduğu ilk tişörtü bana doğru attı. kendisi de kıyafetini giyip anahtarını aldı. elimdeki tişörtle olduğum yerde kalmıştım.

"bu ne şimdi?"

"giy şunu, benimle geliyorsun."

oraya gidersem muhtemelen hoş şeyler olmazdı. takık olduğunuz birinin yanında başka biriyle gelmesi her şeyi daha kötü yapardı. seulki de takıklık boyutunun en üst seviyesine ulaştığı için bana saldırabilirdi. kendimi riske atamazdım.

"istemiyorum, tek başına gitmen daha iyi olur."

"dediğimi yap."

az önceki hanbin nereye gitmişti? tek bir kelimemle onu bu hale getirdiğime inanamıyordum. üzerindeki etkim gittikçe artıyordu. ilişkimiz adlandırmak adına bir kere bile konuşmasak da bana verdiği değeri hissediyordum. önceden benimle sadece takılıp bırakmak isteyeceğini düşünüyordum fakat şu an düşüncelerim değişmişti. bu yüzden dediğini yapıp tişörtümü giydim.

tişörtümü giydiğim gibi merdivenlerden inmeye başladı. beni bileğimden tutup sürükler sanmıştım, yapmamıştı. peşinden geleceğimden emindi. telefonumu ve ev anahtarını alıp hanbin'in ardından evden çıktım.

en son sinirliyken kolunu cama geçirmişti. kendisine zarar vermeden günü kapatmamızı istiyordum. git dediğime pişmandım. cidden bipolar değilim, her şey çok düşünmemden kaynaklıydı. ilk düşündüğüm şeyler mantıklı gelirken tekrar düşününce mantığı kaybediyordu.

hanbin'i daha fazla bekletmeden arabaya bindim. çoktan çalıştırdığı arabayı hızlıca sürmeye başladı. "yavaşlasana biraz, ölüme mi göndereceksin bizi?"

"kapa çeneni."

ne kadar yol gitmemiz gerektiğini bilmediğim için tartışmaya devam etmedim. sinirle beni yolun ortasında bile bırakabilirdi. zaten bu hızla gidersek ne kadar uzakta olursa olsun çabucak varabileceğimiz kesindi.

geriye yaslanıp hanbin'i izledim. yüz hatları gerilmişti, çattığı kaşlarıyla da oldukça çekici görünüyordu. şu an bunu düşünmemeliydim. düşünmemek çok zordu. kucağındayken de böyle bana baksaydı, dayanabilir miydim?

tek eliyle direksiyonu tutarken diğer eli boştaydı. sevgili olsaydık boştaki elinin asla boş kalmayacağını biliyordum. gözlerim kasıklarına kaymıştı. evet, sung hanbin çekici biriydi. şu an ekstra bir çekiciliği vardı ve dayanabileceğimi sanmıyordum. elimi direksiyonunun üstündeki eline attım. bakışları hızla bana döndü.

"ne yapıyorsun?"

"arabayı durdur."

beni dinlemeyip arabayı sürmeye devam etti. şu an utangaç bir tarafım bile yoktu. sung hanbin'i istiyordum. hava kararıyordu, karşımda böyle bir manzara vardı. arkamızda araba olup olmadığına baktım. trafikte değildik sonuçta.

"hanbin, arabayı durdur."

ismini söylemem bile durmasına engel olmamıştı. peki, kendi istemişti.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 31, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

meddle about | haobinWhere stories live. Discover now