28. BÖLÜM

655 54 20
                                    


Biraz daha sakin durağan ama ilerideki bölümlerin zeminini oluşturan bir bölümle geldim... Umarım beğenirsiniz.

***
Gülşen daha hava aydınlanmadan çıktığı için Berrak o günde yine uykusuzdu. Batuhan ve Gülşen'in yaşadığı bu drama çözülür çözülmez üç gün uyanmadan uyumak istiyordu. Kahvaltı hazırlarken kendine gözü telefondaydı. Mart ayında Fatih ve Batuhan karşı ofise taşındıklarından beri işlerini de tezini de savsaklamaya başladığını hissediyordu. Üniversitede henüz okurken bile sımsıkı dört elle tutunduğu kariyeri, planları yıllar içinde istediği noktaya yaklaşmışken duygusal meseleleri devreye girince işler karışmıştı. İnsanlar nasıl aynı anda hem işi hem aşkı idare ediyordu bilmiyordu ama öğrenecekti. Öğrenmesi gerekiyordu çünkü artık bir sevgilisi vardı. Gerçi ilişkilerinin ikinci baharının henüz 10 günü dolmadan arkadaşlarının gönül meselesinden kendilerini unutmuşlardı. Şu an yeniden başlamalarının on yedinci günüydü. Gülşen'e mesaj atıp atmama konusunda kararsızlık yaşarken zilin sesini duydu. Gelenin kim olduğunu tahmin etmek çok da zor değildi. Gülşen'in depresyonda geçirdiği bir haftada laf sokamamasını fırsat bilen Fatih eve sık sık gelir olmuştu. Fatih'i iyi tanıyordu ve onun sevgilisi hiçbir fırsatı kaçırmazdı.

Üstüne başına aralıktaki aynada iki saniye baktıktan sonra kapıyı açtı. Fatih gelmişti ama bu sefer bir farklılık vardı elinde bir buket nergis vardı... 
"Günaydın aşkım..." derken yüzü gülümseyişle ışıl ışıldı. Fatih iç geçirerek baktı bu güzelliğe. Ona en sevdiği çiçekleri almıştı. 
"Günaydın bir tanem. Benim güzel sevgilim evden kahvaltı etmeden çıkmaz diye bir uğradım, ofise beraber gideriz hem hem de çok sevdiğin zeytinli poğaçalarla kahvaltı edersin." Berrak onun sevdiği şeylerin böyle küçücük detayların bile düşünülmesiyle kalbinde aşkın ulaşmadığı hiçbir köşe kalmadığına emin olmuştu. Önceden yani ilişkilerinin ilk denemesinde Fatih hiçbir zaman bu kadar düşünceli olmamıştı. En sevdiği yiyecek, en sevdiği çiçek veya en sevdiği şarkı pek düşünülmemişti. Genelde düşünen hep Berrak olmuştu, Fatih yalnızca sevilmenin tadını çıkarmıştı. Bu kez sevilen, önemsenen, peşinden koşulan ve gönlü alınan Berrak'tı. 

Fatih'in elindeki çiçekleri aldı ve kokladı. Nergis öyle güzel kokan bir çiçekti ve o kadar anlamlıydı ki Berrak büyülenmişti. 

"Teşekkür ederim de nergisin benim en sevdiğim çiçek olduğunu sen biliyor muydun ki?" Fatih içeri girip kapıyı kapattıktan sonra cevap verdi.
"Bu senin senelerdir en çok sevdiğin çiçek... Lise ikide hani hoca hepimizin bir şiir okumasını istemişti. Senin seçtiğin şiir..." Berrak hatırlayarak gülümsedi.
"Melih Cevdet Anday. Nergis ile Yankı. Narcissosun hikayesini ilk o zaman öğrenmiştim. Üniversitede ise bu mitolojik hikayeyi daha derinden incelemiştim. Neyse gel hadi şu poğaçaları sıcak sıcak yemek istiyorum."

Masaya oturduklarında Berrak çayları koydu. Zeytinli poğaçayı ne kadar çok sevse de bu evde tercih edilen ilk yiyeceklerden değildi zeytin de zeytinli yiyecekler de. Gülşen siyah zeytini hiç sevmezdi Berrak da kahvaltıda pek aramazdı zeytini ama zeytinli poğaçaya bayılırdı. Lise yıllarında da yani Fatih'le tanıştıkları dönemde de sabahın köründe okula geldikleri için kahvaltı alışkanlığı buydu.
"Bu evde zeytinli poğaça ile kahvaltı yapacağımı düşünmezdim. Garip geldi bir anda, karşımda sen elimde zeytinli poğaça. Gülşen pek sevmez siyah zeytini, ben de çok aramam. Ama sen böyle elinde poğaçalarla çiçeklerle gelince garip geldi. Hem çok eski zamanlar gibi hem de..." Son anda söyleyeceği şeyi yutsa da Fatih de aynı şeyi düşünmüştü.
"Sanki evlenmişiz de beraber yaşıyormuşuz gibi... Rutinimiz buymuş gibi hissettin değil mi sen de benim gibi." Berrak utanarak başını eğdi. Yani birçok arkadaşı evlenip yuva kurmuştu, çocukları olanlar vardı, bebek bekleyenler vardı ve artık yaşını düşününce Berrak da ara sıra evlilik hayali kurmuyor değildi.

Aşk İkilemi -Aşk Serisi 1-जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें